Dünya genelinde sadece siyasetçi ve sanatçılar değil, zengin, para sahibi insanlar ve işadamları da yaptıkları işler kadar özel hayatlarıyla gündemde olurlar. Kimi evliliğiyle, kimi katkıda bulunduğu sosyal sorumluluk projesiyle, kimi sanata duyduğu merak
Dünya genelinde sadece siyasetçi ve sanatçılar değil, zengin, para sahibi insanlar ve işadamları da yaptıkları işler kadar özel hayatlarıyla gündemde olurlar. Kimi evliliğiyle, kimi katkıda bulunduğu sosyal sorumluluk projesiyle, kimi sanata duyduğu merakla, kimi özel kolleksiyonuyla, kimi özel hobisiyle gelirler medyanın gündemine.
Birçoğunun çoçukları da en az onlar kadar gündemde olur aslında, kimi hız tutkusu, kimi yeni kızarkadaşı, kimi de adım attığı yeni iş koluyla... Ancak kendi olanaklarıyla ayakta kalıp, ailesinin zenginliğine oranla çok mütevazi yaşamları seçenler de var kuşkusuz. Tıpkı Ali Ofluoğlu gibi... O, Türkiye'nin ilk özel hastaneler zincirini kuran ve bugün 80'in üzerinde hastane-sağlık kuruluşunu bünyesinde barındıran Universal Hospitals Group'un sahibi Azmi Ofluoğlu'ndan sadece mesleğini almış. Babasının izinden yürüyerek meslek edindiği göz doktorluğu sayesinde de ilk arabasını 33 yaşında, ilk evini de bir kooperatif sayesinde 47 yaşında almış. Borsada, gayrimenkulde ya da faizde değerlendirebileceği kişisel bir birikime de sahip değil, çünkü iki çocuk okutuyor Ofluoğlu. Medyanın gündemine de "Gözlerin aşırı kuruması ve aşırı sulanması" gibi sağlık konularıyla geliyor ancak.
Yarı zamanlı idareci
Halen Alman Hastanesi'nde göz doktoru olarak çalışan Ofluoğlu, bu görevine üç yıl önce kurulan Nişantaşı Alman Göz'de de yarı zamanlı idareciliği eklemiş durumda. Alman Hastanesi'ndeki hastalarından fırsat buldukça, bir ihtisas hastanesi olarak geliştirmeyi çok istediği Nişantaşı Alman Göz'de alıyor soluğu. Devletin hekim haklarını çok fazla gözetmediğine inandığı sistemde, Alman Hastanesi'nde haftada 6 gün, diğer doktorların çalıştığı koşullarda çalışıp onlarla aynı maaşı alıyor Ofluoğlu. Meslek seçiminde ilkoulu bitirdiği Trabzon'un Düzköy isimli köyünde "doktorun oğlu" diye çağrılmasının çok fazla etkili olduğunu belirten Ofluoğlu, "Biz 5 kardeşiz ve birimiz dışında hepimiz doktoruz" diyor. Bütün kardeşlerinin Alman Hastanesi'nde çalıştığını vurgulayan Ofluoğlu, "Hepimiz hekimlikten ne kazanıyorsak onunla geçiniyoruz. Azmi Bey'in oğluyuz yat kat alalım gibi bir şey yok. Bizim hastanelerde diğer hekimlerden bir farkımız yok. Ne ücrette, ne çalışma koşullarında ne de sosyal haklarda" bilgisi veriyor.
'Birikimim yok ki'
Yaşamını sadece doktorluktan kazandığı parayla sürdürdüğünü kaydeden Ofluoğlu, "Her sabah 6.30'da kalkıp 8-8.15'te işte oluyorum. Hafta arası akşam 18'e kadar cumartesi günleri de 16'ya kadar çalışıyorum. Yılda ancak, tüm Alman Hastanesi çalışanları gibi 1 hafta tatil yapabiliyorum" diyor. "Benim babam çok zengindi ama ilk arabamı 32 yaşında, kendi kazandığım parayla aldım" diyen Ofluoğlu, ilk evine de 10 yıl borç ödeyerek bir kooperatiften 47 yaşında sahip olmuş. Ofluoğlu, "Evin borcu hala bitmedi. Diğer kardeşlerim de aynı biçimde yaşıyor" bilgisini veriyor.
Kişisel olarak borsayla ilgilenmediğini ifade eden Ofluoğlu, "Ben hekimim ve hekimlik yapıyorum sadece" diyor. "Birikimlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz" sorumuzu ise Ofluoğlu, "Birikimim olmuyor çünkü iki çocuk okutuyorum. Okullar da çok pahalı" diye yanıtlıyor.
Devlet izinsiz cihaz alamam
İhtisas hastanesi Nişantaşı Alman Göz'ün kurulmasında kendi mesleğinin etkili olmadığını belirten Ofluoğlu, "Babam yılların hastanecisi, dolayısıyla burayı da sadece bana yönelik kurmadı. Şimdi Adana'da da bir göz hastanesi açıyoruz. Amaç göz alanında biraz daha büyüyebilmek. Ayrıca Türkiye'de dal hastaneleri de çoğalıyor" diye açıklıyor durumu. Butik bir hastane olarak planlanan Nişantaşı Alman Göz'de en büyük sıkıntısının ise kadroyu genişletememek olduğunu kaydeden Ofluoğlu, şu bilgileri veriyor: "Şu anda üç hekimlik kadromuz var ve yeni yasaya göre 15 Şubat 2007'deki kadromuz neyse onun üzerine çıkamıyoruz. Çok sayıda tıp merkezi açılınca devlet ve üniversite hastanelerinde çalışan hekimler ayrıldı. Devlet hastaneleri hizmet veremez hale geldi ve devlet de böyle bir sınır koydu. Ama bu haksız bir durum, devlet sağlıkta büyümeye izin vermiyor. Şu anda devletten izinsiz hastaneye cihaz bile alınamıyor."
A sınıfı tercih ederim
Devletin büyüyen sağlık sektörüne bir noktaya gelince "dur" dediğini, ancak bunun bir sanayi şirketine "Üç mühendis aldın artık yeni mühendis istihdam edemezsin" demekle aynı olduğunu belirten Ofluoğlu, "Bu insan haklarına da aykırı bir durum aslında" sözleriyle dile getiriyor tepkisini. Bugünkü sağlık sisteminin hekimlerin kazançlarını düşürmeye, halka hizmeti artırmaya yönelik bir sistem olduğunu kaydeden Ofluoğlu, "Ama hekimleri de düşünmeleri gerekiyor. Gelişmeleri için kazançları belli bir oranın üzerinde olmalı. Halka iyi hizmet hekimlerin de haklarını koruyarak verilmeli" diye konuşuyor.
Bir doktor olarak hastalansa tercihinin "Üniversite ya da A sınıf hastaneler" olacağını belirten Ofluoğlu, "Eğer şansım olsaydı bu işi Amerika'da yapmak isterdim. Çünkü oradaki insan hakları, hekim hakları çok daha fazla" diyor.
Hollanda'dan tedaviye geliyorlar
Alman Hastanesi, Göz Bölümü'nde her ay Hollanda'dan 15-20 kişilik bir hasta grubunu tedavi ediyor. "Her ay Hollandalı bir grup bizde ameliyat oluyor" diyen Ofluoğlu, Avrupa'da göz tedavisinin Türkiye'ye göre çok daha pahalı olduğunu belirterek, "Hem hekimlikte, hem de teknolojide onlar kadar iyiyiz. Dolayısıyla burada olmayı tercih ediyorlar. Şimdi artık başta chek-up olmak üzere başka alanlara da Hollandalı hastalar gelmeye başlayacak" bilgisini veriyor. Ofluoğlu'nun verdiği bilgilere göre, Hollanda'dan her ay 15-20 kişilik bir grup Türkiye'ye geliyor, üç gün kalıyor, ameliyat oluyor ve buna rağmen kendi ülkelerinden daha düşük bir fiyat ödüyorlar.
