• BIST 9079.97
  • Altın 2322.804
  • Dolar 32.3596
  • Euro 34.9247
  • Ankara 15 °C
  • İstanbul 14 °C
  • Bursa 14 °C
  • Antalya 16 °C
  • İzmir 17 °C

Geleceğin anahtarı burada

Geleceğin anahtarı burada
İnsan vücudunda her geçen gün keşfedilen genler, yeni hastalıklara çare olarak gösterilirken genler beslenme için de önemli hale geliyor.

 

BESLENMEYLE NASIL KORUNUR?

Koruyucu beslenme kavramı nedir?
Beslenme, mikrobesinlerin eksikliği ve fazla beslenme (yüksek kalorili) ile ilişkili hastalıkların altında yatan göze çarpan bir role sahiptir. Beslenmenin belirli hastalıklarla ilişkisini biliyoruz ve belirli hastalıklardan korunma ve tedavisinde belirlenmiş optimal beslenme tavsiyeleri halen mevcuttur (Örneğin, kalp hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, kanser). Son yıllarda ise yeni bilgiler ve teknolojideki gelişmeler sayesinde, araştırmalar kapsamlı bir şekilde moleküler seviyede gen ve besin etkileşimine odaklanmaya başlamıştır. Toplanan kanıtlar, çevresel, (besinler en önemli çevresel etkenlerden biridir.) faktörlerle spesifik genler arasındaki etkileşimin hastalıkların gelişimini tetiklediğini destekler şekildedir. Bu etkileşim çok geniş ve karmaşık olup, döllenme itibariyle başlar ve erişkinin hayatı boyunca da devam eder. Genel yaklaşım çevresel denince anladığımız, sigara içme, ilaç kullanımı, kimyasal zehirlere maruz kalma, eğitim ve sosyoekonomik düzeydir. Oysa ki, beslenme döllenmeden ölüme dek mecburen ve kalıcı olarak maruz kaldığımız en önemli çevresel faktördür. Beslenme alışkanlıkları gen ekspresyonunu ayarlayan eden en önemli çevresel faktördür.

Gen ve beslenme etkileşimini tanımlayacak iyi bir örnek örnek olarak, belirli bir hastalığın (örneğin, yüksek kolesterol, şeker yüksekliği, obezite) bir genetik varyant olarak genetik mirasımızda bulunduğunu varsayalım. Genetik çağının başlamasından sonra, beslenme modifikasyonları ile bu taşıyıcılıkların etkilerinin en aza indirgenmesi hedefleniyor. İşte koruyucu beslenme bunu anlatıyor.

EN KRİTİK BESİNLER

Doğal beslenmek yetmiyor mu? Nutrigenomik kafaları iyice karıştırmaz mı?
Doğal beslenmek son derece doğru ancak eksik kalıyor. Nutrisyonel genomik veya moleküler beslenme bize şunları düşündürüyor ve açıklamamıza yarıyor:
1) Beslenme metabolik olayları ve vücudun dengede çalışmasını nasıl etkiliyor
2) Beslenme aracılığı ile beslenme ile bağlantılı hastalıkların önlenmesinde erken safhada ve bu hastalıklara eğilimli bir bireyin korunmasında nasıl kullanılabilir.

Nutrigenetik açısından kritik besinler hangileri? Neden?
Doğru bir beslenmede hem makrobesinler yani protein, karbonhidrat ve yağ bulunmalıdır. Ancak bu yeterli değildir. Aynı zamanda mikrobesinler olan vitaminler, antioksidanlar, Doğal bitkisel kimyasallar ve mineralleri de yeterince içermelidir. Yani beslenme dengeli bir şekilde olmalıdır. Dengeli beslenme derken her şeyden yiyin azar azar yiyin demiyorum ama.

Mikrobesinler (vitaminler, antioksidanlar, fitokimyasallar, mineraller) nutrigenetik açıdan kritik önem taşır. Çünkü, hücrede metabolizma aktiviteleri sonucunda atıklar oluşur. Daha sonra, bu atıkların mutlaka hücreden atılması gerekir. Bu atıkların birikmesi, hücrede yaşlanma ve hastalık oluşumunu tetikler. Mikrobesinlerden fakir bir beslenme tarzı da hücrede serbest radikal seviyesinin tehlikeli seviyelere ulaşmasına ve hücre hasarı oluşumuna zemin hazırlar. Mikrobesin eksikliği vücutta ayrıca Advanced Glycation End Products (AGE) gibi diğer toksik maddelerin de artışına neden olur. AGE’ler vücutta neredeyse her tür hücreyi ve molekülü etkilerler ve yaşlanmanın ve yaşa bağlı kronik hastalıkların sebebidirler. Diyabetiklerin vücutlarında AGE’lerin miktarı belirgin olarak artar ve bunun da hastalığın damar komplikasyonlarının oluşumunda rol oynadığı düşünülmektedir. Mikrobesinlerden zengin dizayn edilmiş beslenme ile vücudunuza 14 farklı vitamin, 25 kadar mineral ve 10.000’lerce fitokimyasal alırsınız. Bu bitki kökenli kimyasallar, vücutta hücrenin ve immün sistemin normal fonksiyonunun sürdürülmesi için gereklidir.

Besinlerin genetik üzerindeki etkisi doğumdan itibaren mi başlar?
Bilimsel çalışmaların sonucunda annenin beslenme dengesizliklerinin ve metabolik sorunlarının özellikle gelişimin kritik bir evresinde meydan geliyorlarsa çocuk üzerinde hatta bir sonraki nesil üzerinde kalıcı sağlık etkilerine neden olduğuna dair kuvvetli kanıtlar var. Bu bebek programlama hipotezinin doğmasına ve gelişimsel kökenli sağlık ve hastalık terimlerinin ortaya çıkmasına sebep oldu. Ki bu hastalıklar obezite, kalp damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, astım, kanser ve hatta şizofreni köklerinin hayatın döllenme ve erken bebeklik dönemi ve emzirme dönemine kadar uzandığı düşünülmektedir. Mendelian geçiş göstermeyen bu metabolik hastalıklar, kanser veya kronik inflamauar hastalıklar, erkek ve kadındaki veya tek yumurta ikizlerindeki farklılıklar yahut hastalıkların seyirlerindeki farklılıkların hepsi epigenetik mekanizmalarla oluşur.

Genetik hastalıklar monogenik (tek gen) ve poligeniktirler (çok gen). Kuşkusuz burada bahsettiğim hastalıklar poligenik ve birden fazla faktörün işin içine karıştığı hastalıklardır.

Kaynak: Haber Kaynağı
Bu haber toplam 6281 defa okunmuştur
Haberin Devamı 1 2 3  
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim