• BIST 9722.09
  • Altın 2428.571
  • Dolar 32.5199
  • Euro 34.8
  • Ankara 20 °C
  • İstanbul 19 °C
  • Bursa 19 °C
  • Antalya 23 °C
  • İzmir 21 °C

“Ne iş yapıyorsun?” diye soranlara, “Ölü doktoruyum” diyor

“Ne iş yapıyorsun?” diye soranlara, “Ölü doktoruyum” diyor
Murat Bilgili, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu. İhtisas için Adlı Tıp’ı seçiyor. “Ne iş yapıyorsun?” diye soranlara, “Ölü doktoruyum” diyor çünkü ancak o zaman anlıyorlar.

14092273.jpgHAMİLE BİR KADIN ÖLMÜŞ O BEBEĞİN GÜNAHI NE

* Peki morgdaki çekmeceler ölü dolu. İnsan korkmaz mı?
- Hayır. Ama ressam Goya’nın çok meşhur bir resmi vardır. İnsan beyninin canavarlar yarattığını anlatır. Eğer morgda yalnızsanız ve geceyse, ışık ve gölge oyunları ya da her neyse, mistik, parapsikolojik süreçler başlayabilir. Korku demeyelim de, ürperme belki. Ama daha fenası, hayatı ve ölümü sorgulama süreci... Çünkü orada yatan bütün insanların bir hikayesi var. Mesela bir defasında aşağıya indim, karşımda gencecik bir kız yatıyordu. Birazdan onu otopsi yapmam gerekiyordu. Çıplak ve melek gibiydi. İç kanama olduğu için yara, bere yok, sanki uyuyor. Baktım ve dedim ki, “Ne kadar güzel bir ceset!” Sonra bu söylediğim şeyden utandım, dedim ki, “Cesetin güzeli olmaz! Öldü o, ölü o.” Hemen savunmaya geçip, mesleki bir terminoloji kullandım, “O, bozulmamış bir ceset!” Bir gün sonra, tekrar aşağıya indim, yakınları daha almaya gelmemişti, dolaplar da dolu olduğu için, dışarıda kalmış, yanına gittim baktım, bozulmaya başlamıştı. O zaman kendi kendime sordum, “Güzellik nedir? Dün gördüğüm kimdi? Bu kim?” O zaman anladım ki, “Güzel olan hayatiyet!” Yaşam olduğu zaman, ortaya zarif, estetik bir şey çıkıyor, bir şey hayatiyet olduğunda güzellik kazanıyor. O gün, sahip olduğumuz her şeyin, her değerin, her duygunun, canlıyken tadını çıkarmamız gerektiğini anladım çünkü bir süre sonra gidebilir.

* ‘Ölü doktoru’ olmak, hayata bakışınızı değiştirmiş o zaman...
- Tabii, tabii. Pek çok olay çarptı beni. Hamile bir kadın ölmüş mesela, karnında bebeğiyle. Kafa yine karışıyor tabii, o bebeğin günahı bile yoktu, doğmadı ki ölsün? Yanda yaşlı bir adam, onun yanında kaza kurşunuyla can vermiş genç bir adam, 6 yaşında bir çocuk. Bu insanlar, neye göre yaşadı ve değerlendirildiler? Ölümü hak etmek diye bir şey var mı? Annesi cam silerken, su kovasının içine düşüp boğulan bir bebek. O zaman şu soru geliyor akla: “Beşik sormuş nereden, kefen sormuş nereye?” Otopsi yaparken, o kişilerin hikayelerini okursanız, o dünya, o acı, sizi içine çekiyor. En azından bana öyle oldu. Oradaki kişiler, hayatımın bir parçası haline geldi. Ve bu, duygusal bir bataklık. Baktım ki, “Şöyle olsa, böyle mi olurdu? Böyle olsa şöyle mi? İkinci bir şans olabilir miydi?” gibi sorular sormaya başlamışım...

* Ama haklısınız, sorar insan...
- Bir keresinde, hem kendisini hem özürlü çocuğunu öldüren bir anne-oğul geldi otopsiye. Bunlar benim acı kutucuklarım, şimdi size anlatırken açılıyor yeniden. O kadar fena oldum ki. Anne, babaya bir mektup bırakmış, sitem eden bir mektup. Okuyunca anlıyorsunuz ki, baba, doğumdan itibaren çocuk özürlü oldu diye anneyi suçlamış. Oysa, bunda kadının suçu ne? Peki özürlü çocuğun suçu ne? Sefalet diz boyu. Para pul yok. Büyük acılar çekmişler. Ve sonunda çaresizlikten anne, kendisini de, o en sevdiği varlığı da ortadan kaldırmak zorunda hissetmiş kendini. O bedenler üzerinde çalışken ağladım. Ve bu işi daha fazla sürdüremeyeceğime karar verdim. Psikiyatriye yöneldim, Çapa’da çalıştım. 20 sene uğraştıktan sonra de kitap yazmaya ve eğitim vermeye başladım. Şimdi de danışmanlık yapıyorum.

İYİLİK YAP BU SENİ KURTARIR

Nereye koştuğun değil, nereden kaçtığın önemli! Ben mesela nereden kaçtığımı biliyorum. Lisede babam öldü, Adlı Tıp’ta çalışırkense annem. Üstelik Adli Tıp’ta binlerce ölü gördüm. Ben sevdiklerimi kaybetmekten korktum, ölümden kaçtım ama ölümle yüzleştim de. Kolay olmadı, bazı şeyleri çözdüm, bazılarını çözemedim, hâlâ çekmecelerde gizli. Ama artık ölümün konuşulduğu yerlerde olmaktan hoşlanmıyorum. Bu tür filmler de seyretmiyorum. Önüme bakıyorum, ileriye, insanları mutlu görmek istiyorum, edebilirsem mutlu etmek istiyorum. Sevdiği insanları kaybedenlere hep aynı şeyi öneriyorum. “Keşke onu daha çok arasıydım” diyor mesela, o sevdiği insanın kaybı üzerinden hayatı sorguluyor. Bırak artık öyle düşünmeyi, olamadı, yapamadın, telafisi de yok. Kabul et ve ilerle. Onun yerine, sevdiğin diğer insanlar için çaba göster. Onları daha çok ara. Mutlu et, iyilik yap. İyilik yapmak kadar insanı iyi hissettiren başka hiç bir şey yok!

Kaynak: Haber Kaynağı
Bu haber toplam 10380 defa okunmuştur
Haberin Devamı 1 2 3 4 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim