• BIST 9645.02
  • Altın 2430.366
  • Dolar 32.529
  • Euro 34.865
  • Ankara 13 °C
  • İstanbul 20 °C
  • Bursa 21 °C
  • Antalya 17 °C
  • İzmir 24 °C

“Ne iş yapıyorsun?” diye soranlara, “Ölü doktoruyum” diyor

“Ne iş yapıyorsun?” diye soranlara, “Ölü doktoruyum” diyor
Murat Bilgili, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu. İhtisas için Adlı Tıp’ı seçiyor. “Ne iş yapıyorsun?” diye soranlara, “Ölü doktoruyum” diyor çünkü ancak o zaman anlıyorlar.

Ben 47 yaşında, göbekli, kel ve kambur bir adamım

BENİM GERÇEĞİM BU

Bütün o payeler, sıfatlar güzel ama yine de biz, neysek oyuz. Ben mesela 47 yaşında, göbekli, kel, kambur, tıp fakültesini bitirmiş şimdi danışmanlık yapan bir adamım. Bu ezik bir duruş değil. Zayıflık da değil, kendini olduğu gibi kabulleniş. Tabii ki fitness’a başlayabilirim, göbeğimi eritebilirim, ama boyumu uzatamam mesela, saç ektirebilirim ama kel olmak daha güzel gibi. Ben kendimi böyle kabul edebiliyorsam, değerliyim.

400 YIL SONRASI İÇİN Mİ ÜZÜLEYİM YANİ

Bir arkadaşım küresel ısınmadan duyduğu kaygı yüzünden gündelik hayatında mutsuz. Ama öyle böyle değil. Ben de bunu anlamıyorum. Evet ısınıyoruz ama n’apalım! Bozcaada’da rakı içmeyi çok severim, bir gün yine içiyoruz, “Murat” dedi, “Bir gün buralar çöl olacak”, “Neresi abi?” dedim, bir baktım Çanakkale Boğazı’nı gösteriyor. “Ne zaman?” dedim “400 yıl sonra” dedi. Ben de boş ver abi lafının biraz argosunu söyledim. “Sen duyarsız olmuşsun!” diyor. Duyarlı olsam ne yazar, 400 yıl sonra için şimdi mi üzüleceğim? Bu, bir yatkınlık haline geliyor. Sürekli olumsuzluk üzerine kurgulanmış bir süreç. Bense şöyle diyorum: Sahip olduğumuz değerlerin ve hayatın tadını çıkaracağız. Şükretmek budur. Genç bir kadın geliyor, bir işi var, sağlığı yerinde, güzel ama yetmiyor. “Neden sevgilim yok? Evlenir miyim sizce? Çocuğum olur mu?” Sürekli sorular... Bırakın ya soru sormayı. Hayatı kendi akışına bırakın. Diyorum ki ben de, “Sahip olduğun meziyetlerin tadını çıkarırsan, bu yüzüne yansır, o zaman daha güzel ve cazip olursun, sevgili de bulursun!”

ORTA YAŞTA ARAYIŞA ÇIKANLAR ARADIKLARINI BULAMAYACAKLAR

Evet, erkek 40’larında bir kriz yaşıyor. Ben şöyle tarif ediyorum o dönemi: Mesleki ve maddi olarak belli bir yere gelmiş oluyor. Çoluk çocuğa karışmış oluyor. Ve birden, “Aman Allah’ım 40 oldum. Ömrümün yarısı gitti. Hayat elimin altından kaçıyor, yakalamam lazım” diye telaşa kapılıyor. Bir sürü kitap okuyor. Ve bir arayışa giriyor. Mesela doğa fotoğrafçılığına sardırıyor. Ama o güne kadar eline makine almış mı? Hayır. O yürüyüşlerin birinde bir kadınla tanışıyor. Karısı, “Sen benimle ilgilenmiyorsun!” diyor, o da “Sen de beni anlamıyorsun!” diyor. Evet, adam anlaşılabilecek durumda değil. Çünkü ne yeni tanıştığı kadın ne de başka bir şey... Onun kafasını hayat karıştırıyor. Evliliği değil, hayatı sorguluyor. Oysa hayat bu kadar karmaşık değil. Ha tamam, çiftler çok kavga ediyorsa boşansın. Ama hayatın anlamını aramak üzere bir yolculuğa çıkıyorsa yazık. Bulamayacak. Pek çok böyle vaka gördüm. Aradan yıllar geçmiş, “Nasıl yaptım, güzel aileme nasıl kıydım?” diyor. Ama köprünün altından çoook sular akmış oluyor.

TÜRKLER CUMARTESİDEN CUMARTESİYE SEVİŞİR

Toplum olarak cumartesileri sevişiyoruz. Neden? Pazar tatil çünkü. Gerçekten. Sanki halı sahada maça çıkıyoruz. Bizim için, bu işin zamanlaması var. Cumartesiden cumartesiye. Tok karnına da tavsiye edilmez. Neden? Baskı yapar. Toplam 15 dakikalık bir sevişme için, elmalar soyuluyor, sindirim kolaylaşsın diye kahveler yapılıyor. Ve sevişmek için kutsal odaya doğru yola çıkılıyor. Ne oluyoruz ya! Her şey doğal yaşansa, daha iyi olmaz mı?

MAAİLE YOĞURT SAVAŞI

İşte dünyanın en güzel oyunu. Üç kap yoğurt alın. Eve gittiğinde eşinize deyin ki, “Kızımla banyoda oyun oynayacağız. Sen de gel, bize numaradan kız!” Sonra çocuğunuzu banyoya götürün, “Al bak bunu aldım” deyin, yoğurdu verin. Şaşıracak, hatta biraz burun bükecek. İstifinizi bozmayın, kendi yoğurdunuzu açın ve birden onu yüzüne sürün, sonra bir daha, gülmeye başlayacak, o da size sürecek, o sırada anne gelecek, “N’apıyorsunuz siz?” diye numaradan kızacak, hesap soran anneye, gülerek yoğurt atın, o da boş durmayacak, o da atacak. Buyurun kahkahalarla ailecek güleceğiniz bir yoğurt savaşına! Dünyanın en mutlu çocuğu, gülen çocuk aslında. Pahalı oyuncaklar filan palavra. Çocuğun anneden babadan tek beklentisi bu: Gülmek istiyor, oynamak istiyor. “Önce testini çöz sonra oyna” diyorlar. Fena buluyorum. Çocuklarımızın en doğal hakkı olan sevgi paylaşımını başarıya endeksleyerek bir ödül haline getiriyoruz. Çocuk, eğer başarılı olursa, onu sinemeye götüreceğiz, ödevini yaparsa ona bisiklet alacağız. Yanlış! Bir kere de deyin ki, “Sinemaya mı gitmek istiyorsun? Hadi gidelim”, o zaman o size “Benim ödevim var” diyecek. “Sana güveniyorum sen yaparsın” deyin sinemaya gidin, inanın yapacaktır. Hele, bir de “Babam bunları beni mutlu etmek için yapmıyor, benimle vakti geçirdiği için gerçekten mutlu” diye düşünürse, kim o tutar o çocuğu?

Kaynak: Haber Kaynağı
Bu haber toplam 10376 defa okunmuştur
Haberin Devamı 1 2 3 4 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim