• BIST 9722.09
  • Altın 2428.571
  • Dolar 32.5199
  • Euro 34.8
  • Ankara 22 °C
  • İstanbul 17 °C
  • Bursa 17 °C
  • Antalya 20 °C
  • İzmir 19 °C

Sütte hangi oyunlar oynanıyor?

Sütte hangi oyunlar oynanıyor?
Geleneksel tarım konusunda dünyanın pek çok ülkesinde araştırmalar yapan Araştırmacı Erhan Ünal; “Bireysel direniş kurtuluşun başlangıcıdır!”

Günümüzde insanlar, küresel olarak süt ve süt ürünlerini tüketmeye alabildiğince özendirilmekte, teşvik edilmekte ve hatta okul sütü konusunu hatırlarsak adeta zorlanmaktadırlar. Kimse kolay kolay 'ne oluyor yahu? İtelemesenize arkadaşlar' diyemiyor. Süt konusu, tartışılmaz olarak; çağdaşlık, kalkınmışlık, sağlık sembolü halinde insanlara kabul ettirilmiş durumda.

Bir zamanlar ülkelerin kalkınmışlık indeksi, kişi başına elektrik tüketimi gibi, alabildiğince mesnetsiz ve safça kabul görmüş enerji tüketim ölçütleriyle ifade edilirdi. Günümüzde ise kişi başına süt tüketimi üzerine bazı idealleştirilmiş rakamlar da aynı sahte temellendirmelerle ortalığa sürülmekte ve maalesef kabul görmektedir.

Sorun nerede?

Süt konusunda önemli bir uzman olan ABD'li araştırmacı yazar Robert Cohen,* süt sorununun başlangıcını şöyle anlatıyor: 'Süt, memeli hayvanların, dolayısı ile insanların, dişisel bir meme salgısıdır. Bu salgı sadece ve sadece yeni doğan yavruyu kısa bir süre için, komple olarak besleme amacına yöneliktir.

Sütün bileşimi de memelinin cinsine göre farklılıklar göstermekle birlikte, yavrunun büyümesi için yüksek seviyede büyüme hormonu içerir. Anne'yi emme sürecinin sonunda hiçbir memeli bir daha süt içmez ve kendisini cinsinin diğer yetişkinleri gibi besler."

Türkiye' deki süt toleransı ne kadar?

İnsanlarda ise durum böyle mi? Süt en doğal ve işlem görmemiş şekliyle dahi bir sağlık riski içerir. Bu durum sütün içeriğinde olan 'Laktoz' (süt şekeri) isimli maddeden kaynaklanır.

Laktoz'un hazmedilebilmesi için gerekli olan enzimlerin insan vücudunda üretimi, yaklaşık olarak küçük çocuğun 'memeden kesilme' dönemi ile birlikte sona erdiğinden, daha ileri yaşlardaki insanların bir kısmı sütü hazmedemeyerek hasta olmaktalar. Bu hastalığa 'laktoz tahammülsüzlüğü' (laktoz intoleransı) denilmekte.

Bu durum, dünyada değişik ırklar arasında farklı oranlarda görülmektedir. Bazı kuzey-batı ülkelerinde süt toleransı yüksek olabilmekle beraber Türkiye'de süt toleransı yüzde 40 civarında. Bu gerçeğe rağmen, eğer Türkiye de okul sütü diye çocuklara 'pastörize' ve 'homojenize' süt dağıtılıyor ve çocukların ishal ve kusma haliyle tabur tabur hastanelere taşınmasına sebep olunuyorsa, tek neden sütlerin bozuk olmasında değil aynı zamanda var olan süt intoleransıdır.

Buna rağmen, ısrarla okullarda kutulanmış endüstriyel üretim, inek sütü dağıtmanın amacı da 'aman çocuklar iyi beslensin' endişesi değildir. Bu durumda 'bu aksiyonların arkasında hangi nedenler bulunmaktadır' diye sormak gerekmez mi?

Dünya adeta süt denizinde yüzüyor

Dünya da taze süt üretimi FAO'nun 2011 yılı verilerine göre, 614 milyon ton civarında. Adeta bir süt denizinde yüzüyoruz. Bir de geleneksel olarak laktoz intoleransı yüksek olduğu için süt içemeyen doğu Asya topluluklarını tüketici olarak saymazsak, kişi başına düşen taze süt miktarı yıllık olarak yaklaşık 250 kiloyu bulur.

Doğal olarak bu miktara yoğurt ve peynir tüketimi de dahildir.

Bu sayıların perspektifinde soralım:

Bu kadar süt nasıl üretiliyor?

Kitlesel süt besiciliğinde süt üretiminin nasıl gerçekleştirildiği sorusunu, İtalyan gazeteci ve araştırmacı Stefano Liberti'nin kitabından Suudi Arabistan'daki en büyük besi ve süt ürünleri çiftliği 'Almarai' ile ilgili bölümden bir alıntı ile cevaplamaya çalışalım:

'...Almarai'de ki tesis bir şehir büyüklüğünde. İçinde ineklerin tutulduğu ahırlar sıralar halinde ufka kadar uzanmakta... Burada inekler endüstriyel bir üretim sistemine uyarlanmışlardır. İçinde klima sistemleri bulunan ahırlarda inekler 8 er saatlik aralıklarla sağılmakta.

Sağılma süreci esnasında modern cihazlar sütün kalitesini ölçmekteler ve bu verilere göre bilgisayarlar yemin besi değerini ayarlamakta (...), Almarai'de devamlı olarak 20.000 ton yem depolanmaktadır...

Burada ve etrafta Almarai için üreten diğer çiftliklerle beraber 80 bin inek yaşıyor ve günde 3 milyon litre süt veriyorlar. Tesiste içmek için süt ile peynir ve yoğurt da üretilmekte.'

Günde 10 bin ton ot ve saman tüketilen ahır kent

Göz önüne getirilmesi çok zor bir fotoğraf. 80 bin ineğin yaşadığı bir ahırlar sitesi ve bu siteden süt, yoğurt vs. taşıyan bir kamyon seli. Aynı anda ters yönden sel halinde gelen boş süt kamyonları ve yem taşıyan kamyonlar.

Bu hayvanların günlük olarak tükettikleri yem (ot ve samanı ile birlikte) ağırlık olarak 10 bin tonu bulmakta. İçinde bulunduğu iklim şartlarından dolayı kendi tarımsal üretimi önemsiz derecede az olan Suudi Arabistan'da yem olarak kullanılabilecek tahıl ve bitkisel kitle (kuru ot ve saman) yeterli miktarda olmadığından bütün bunlar ithal edilmekte.

Kimden mi? Tabii ki Amerika kıtasında konuşlu büyük tarım konzernlerinden. Teorik olarak her gün Amerika kıtasından yem yüklü büyük bir geminin Suidi Arabistan'a doğru yola çıktığını ve her gün Cidde'ye tahıl (soya, mısır) taşıyan bir gemi yanaştığını düşünebiliriz. Bu durum, fotoğrafın bir yanı.

Öte yanı ise bir günde bu hayvanların sıvı ve katı dışkılarının oluşturacağı atık dağları. Bu atıkların Suudi Arabistan gibi yağış almayan bir ülkede ne denli bir çevre sorunu yaratabileceğini düşlemeyi okuyucuya bırakıyorum.

Kitlesel süt besiciliği, bu çarpıcı örnekte çerçevesi çizilen manzaraya benzer şekilde Avrupa'da ve giderek artan boyutlarda 'kitlesel besiciliğin' dayatıldığı diğer bütün ülkelerde (Türkiye'de daha mütevazı boyutlarda olmakla beraber) öz olarak görünüş böyledir.

Kitlesel süt üretimini riskleri neler?

Daha önceki yazılarımda besi hayvanlarının kapalı alanlarda ve yapay yem (soya, mısır ve hayvansal protein) ile semirtilmeye olumlu cevap verebilmesi için nasıl yapısal değişikliklere (genetik manüplasyon yoluyla) uğratıldığını ve türlü ilaçlarla bu sürecin ayrıca desteklendiğini anlattım.

Aynı durum tabiatı ile süt besiciliği için de geçerlidir. Bununla beraber süt besiciliğindeki bir diğer uygulama daha da dehşet verici bir durum yaratmakta; yapay büyüme hormonu.

Geleneksel tarım konusunda dünyanın pek çok ülkesinde araştırmalar yapan Erhan Ünal küresel finans oligarşisine işaret ediyor

HAPSİ GÖZE ALAN CESUR BİLİM İNSANLARI GERÇEKLERİ İFŞA EDİYOR

‘Somatotropin’ doğal bir hormon. Bu hormon ineğin doğum yapmasının ardından, hayvanın beynindeki hipofiz (Hypophyse) bezi tarafından salgılanmakta ve süt oluşumunu hızlandırmakta. Neticede inek yeni doğan yavrusunu besleyebilmek amacı ile belli bir süre için daha fazla süt vermektedir. Dana sütten kesilince bu hormon tekrar azalmakta ve süt verimi de normale dönmekte. Bu olgunun 1936 da Sovyet bilim adamları tarafından tespit edilmesi, bu hormonu yapay olarak oluşturmak için hummalı bir yarış başlatmıştı. ABD kökenli bir kuruluş olanMonsanto’ya çalışan bilim adamları 1980’lerde bu hormonu yapay olarak oluşturmayı başardılar. Kısa adı, akademik alanda ‘rBGH’ (recombinant Bovine Growth Hormone) olarak tanınan yapay büyüme hormonu, 1994 yılında bir skandallar zinciri ile ABD’de sahaya sürülür. ABD de konuyu incelemeye yetkili ve sorumlu, sağlık enstitüsü FDA (Food and Drug Administration), hormonun kullanıma serbest bırakılması sürecinde, ayrıntılarını, yer sorunu dolayısı ile uzun uzadıya veremeyeceğim, bir dizi savsaklama, belgeleri saklama, olayın üstüne gitmeye kararlı memurlarını görevden uzaklaştırma gibi girişimlerle, Monsanto lehine aktif rol oynamıştı. Gerçektende hormonun enjeksiyon yoluyla haftada iki kez ineklere verilmesi ile 8 ila 12 litre arasında süt artışına ulaşılabildiği görülmüştür. İneklere yapay büyüme hormonu (rBGH) verilmesinin pek çok olumsuz sonuçları olduğu ise başta ABD’li cesur bilim adamlarınca bütün baskılara ve tehditlere rağmen ısrarla kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu uğurda hapsi göze alan bilim adamları dahi vardır.

Erhan Ünal, eşiyle birlikte geleneksel tarım üretimini yaşatma çabası veriyor

İNEKLER HORMONDAN NELER ÇEKİYOR

Hormonun inekler üzerindeki olumsuz sonuçlarını çok kısa olarak sıralamak gerekirse:

- En başta artan meme iltihabından (mastitis) söz etmek gerekir. Mastitis demek ise yoğun antibiyotik tedavisi ve sütün içeriğinde antibiyotik artıkları demektir

- İneklerde çiftleşme ve döl alma sorunlarının oluşmasıdır

- Hayvanların bacak ve tırnaklarında çeşitli deformasyonlar meydana gelmektedir

- İneklerde aşırı bedensel tükenmekten dolayı, erken oluşan kesim zorunluluğu neticesi, kısa aralıklarla hayvan dökümünü yenileme sorunu.

- Enjeksiyon noktalarında geniş ödemler oluşması vs. vs…

‘rBGH’ hormonunun insanlar üzerindeki olumsuz etkileri ise büyük bir dikkat ve özveri ile ele alınarak araştırılması gereken ve insanların acilen bilgilendirilmesi gereken önem ve boyutlardadır.

HORMONLU SÜTLER İNSAN SAĞLIĞINI NASL ETKİLİYOR

İneklerde rBGH hormonunun üretimini tetiklediği bir başka hormon daha var. Aslında doğal bir hormon olan söz konusu hormonun akademik ortamdaki tanımı, IGF-1 (İnsulin-like Growth Factor-1)

Bu hormon, büyümeyi hızlandırmakta. Daha da öz bir ifade ile hücre çoğalmasını tetiklemekte. Bu sütü içen çocuklar ve yetişkinler de kaçınılmaz olarak ilave olarak IGF-1 hormonu almış oluyorlar. Ne olur alınırsa? Böylece çocuklar daha boylu poslu olurlar, yetişkinler ise artan hücre çoğalması dolayısı ile gençleşirler fena mı, denilebilir. İşin aslı ise başka. En iyisi, konunun uzmanı Robert Cohen* den alıntı ile çok kısa olarak anlatalım:

- IGF-1 hormonu hücre bölünmesini arttırıyor evet, fakat her türlü hücre için geçerli bu. Yani insan vücudunda zaten var olan kanser hücreleri de çoğalmaya başlıyor. Daha açık bir ifade ile IGF-1 kanser gelişmesini de tetikleyebilmekte. Özellikle meme kanseri, prostat kanseri, pankreas kanseri, kolon kanseri, lösemi…

- İnek sütündeki IGF-1 Hormonu, pastörizasyon işlemlerinden etkilenmemekte.

- Sütün homojenizasyonu, yani süt yağının çok küçük partiküller halinde küçültülmesi, hormonun insan ince bağırsağı duvarından, taşıyıcı yağ partikülleri ile birlikte sorunsuz olarak geçerek kana karışmasını sağlamakta.

- IGF-1 hormonu, çocuklarda ‘antikor’ oluşumuna neden olmakta ve bu antikorlar pankreas da insülin üreten ‘beta’ hücrelerini tahrip ederek diabet mellitus’a sebebiyet vermekte…

AB ÜLKELERİ POSİLAC’A SÜRELİ YASAK UYGULADI

Ticari adı ABD de ‘Posilac’ olan, ‘rBGH’nın, Monsanto tarafından AB ülkelerinde de satışa çıkarılabilmesi için müracaatı yapılmış fakat AB’nin reaksiyonu; süreli yasak, beklemek ve konuyu araştırmak olmuştur. Her ne kadar AB’de rBGH kullanımına genel müsaade çıkmamışsa da üye ülkelere, bilimsel deneme amaçlı olarak sınırlı izin verilmiştir. Bu yasak etkili olmuş mudur? Bu sorunun cevabını süt endüstrisi üzerine geniş tecrübeye sahip Alman hukukçu ve yazar Maria Rollinger dolaylı olarak şöyle cevaplıyor:

‘Gerçek odur ki 1990 lı yıllarda (yıllık 6000 ila 8000 lt süt verimli), -turbo inekler- bizde de ortaya çıkmıştır. Aynı yıllarda Büyüme hormonunun serbest olduğu ABD’de ve yasak olduğu AB de, ortalama süt verimi aynıdır. 90’lı yılların ortalarında ABD ve AB de süt ineklerinin aynı gelişmeyi göstermelerinin nedeni nedir acaba diye insan kendine sormadan edemiyor…’

Önemle vurgulanması gereken bir ayrıntı da; AB’nin sınırlı yasağının, AB harici ülkelere rBGH üretim ve satışını içermediğidir. Eski doğu bloğu ülkelerinde ve özellikle de Rusya Federasyonunda ise, hormonun uygulanması serbesttir. 1999 yılında AB ve Kanada kendi ülkelerinde rBGH uygulamalarını yasakladılar. Bu yasağın kalıcı olmasını umalım!…
Araştırmacı Erhan Ünal, tarım konusundaki çalışmalarını bir kitapta bir araya getirmeyi hedefliyorAraştırmacı Erhan Ünal, tarım konusundaki çalışmalarını bir kitapta bir araya getirmeyi hedefliyor

ENDÜSTRİYEL SÜT İLE BİR ÇOK HASTALIK ARASINDA BAĞLANTI VAR

Maria Rollinger burada hormonun el altından kontrolsüz bir şekilde yayılmakta olduğunu açıkça ima etmektedir. Büyüme hormonu rBGH (diğer tanımı ile rBST) Avrupa da ve diğer ülkelerde ‘Somatech’ ve Optiflex -640 gibi isimlerle, kimi ilaç şirketlerinde piyasaya sürülmektedir. İnek sütü suni büyüme hormonu olmaksızın da bir sürü sağlık sorunu yaratabilmektedir. Astım, osteoporose, diabet tip 2, alerji, beyin kanaması, kalp sektesi ve kollestirin gibi birçok hastalığın nedenleri ile endüstriyel olarak işlenmiş (pastörize ve homojenize)inek sütü tüketimi arasında bağlantılar olduğu, akademik alanda pek çok saygın bilim adamlarınca ifade edilmektedir. Bu bilim adamlarının araştırmaları ve savlarının ayrıntılarına başka bir zaman da değinmek üzere, şimdilik kestirmeden soralım:

ASLINDA SÜT İÇMEZSEK NE OLUR?

Bu haber toplam 6606 defa okunmuştur
Haberin Devamı 1 2 3 4 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim