• BIST 9693.46
  • Altın 2507.371
  • Dolar 32.576
  • Euro 34.7718
  • Ankara 17 °C
  • İstanbul 14 °C
  • Bursa 14 °C
  • Antalya 18 °C
  • İzmir 18 °C

Üniversite hastanelerinin geleceği karanlık

Üniversite hastanelerinin geleceği karanlık
Üniversite hastanelerinin kendi başına ayakta kalması giderek zorlaşıyor. Bu hastanelerin varolma savaşını kaybetmesi ağır sonuçlar doğurur.

Tam Gün Yasası’nın çıktığı günlerde, bir kısmı iflasın eşiğinde olan üniversite hastanelerinin geleceği, merak edildiği kadar, kaygı uyandıran da bir konu olmuştu. Son gelişmelerle merakımız giderilirken, kaygımız giderek artıyor!

Daha fazla işlem, daha fazla kazanç anlayışının hâkim olduğu ‘performans’ uygulamalarının, eğitim, araştırma, nitelikli sağlık hizmeti sunumu gibi iyi hekimlik değerlerinden ödün vermeye neden olduğu, hekim kamuoyunun üzerinde fikir birliği oluşturduğu bir konu. Anayasa Mahkemesi’nin, CHP’nin başvurusu sonrasında, Tam Gün Yasası’nın Sağlık Bakanlığı’na bağlı kamu hastanelerinde performans uygulamalarıyla ilgili maddesini iptal etmesi, hekimler tarafından memnuniyetle karşılandı.

Ancak, CHP’nin, beklenmedik bir şekilde, Tam Gün Yasası’nın üniversite hastanelerinde performans uygulamaları üzerine olan maddesine yönelik bir iptal başvurusunda bulunmaması sonucunda, bu konu, üniversite hastanelerini ilgilendiren yönüyle Anayasa Mahkemesi’nin gündemine gelememiş oldu. Farklı bir gelişme olmazsa, önümüzdeki aylarda YÖK’ün bir ek ödeme yönetmeliği hazırlaması ve 31 Ocak 2011 tarihinden itibaren üniversitelerde performans uygulamalarının başlaması bekleniyor.

Özet durum

Tam Gün Yasası’nın uygulanmaya başlamasının öncesinde, üniversite hastaneleri için durum özetle şu şekilde: Üniversite hastaneleri, SGK’dan sağlık hizmeti üretme maliyetlerinin çok altındaki değerlerde geri ödeme alabildiği için mali olarak zor durumda; birçoğu batma noktasına geldi. Önümüzdeki yıl global bütçe uygulamasına geçildiğinde, üniversitelerin mali durumunun daha da bozulması kaçınılmaz. Ayrıca, üniversite hastaneleri, Tam Gün Yasası’nın uygulanmasıyla birlikte özel muayenelerin kalkacak olması nedeniyle, yaklaşık %15 kadar ek bir gelir kaybına uğrayacaklar.

Tam Gün Yasası’nın çıktığı günlerde, bir konu tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştı. Zaten iflasın eşiginde olan üniversite hastaneleri nasıl ayakta duracak da, performans uygulamalarına geçilecek, üstelik de bu uygulamalardan genel bütçe desteği olmadan, mesai içi ve dışı ek ödemeler, kurumun ihtiyacı olan mal ve hizmet alımları yapılacak, araştırmalar finanse edilecekti? Bu koşullarda üniversite hastanelerinin ayakta kalmasını sağlayacak ne olabilirdi?

Bu sorulara yanıt geçen aylarda geldi. 01 Ağustos 2010 tarihinde çıkartılan bir yasanın geçici maddesiyle, Maliye Bakanlığı tarafından, üniversite rektörlüğünün talebi üzerine, Maliye Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Sağlık Bakanı, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı’nın bağlı olduğu devlet bakanları ve YÖK Başkanı’ndan oluşan kurulca belirlenmiş ölçütler çerçevesinde mali durumunun zayıf olduğu kararlaştırılanlara, belirlenecek tedbirleri uygulamayı kabul etmeleri ve fiilen uygulamaları şartıyla, üniversite hastanelerinin döner sermayelerine yardım yapılabileceği karar altına alındı. Ardından da Bakanlar Kurulu kararı gecikmeden geldi: 11 Kasım 2010 tarihli Resmî Gazete’den, söz konusu yasa gereğince, 22 üniversite hastanesinin döner sermaye bütçelerine yardım yapılacağını öğrendik. Yardım ölçütü, borç/gelir oranının %20’nin üzerinde olması olarak belirlenmişti. Bu, ülkemizdeki üniversite hastanelerinin yaklaşık üçte birinin ciddi bir yardım ihtiyacı içinde olduğu anlamına geliyor. Söz konusu yardımlar, Maliye Bakanlığı ile üniversite arasında yapılan bir protokolle, Maliye Bakanlığı’nın yedek ödeneğinden üniversite bütçelerine yapılacaktır. Bu yardımlara esas olan yasa Meclis’te görüşülürken yapılan ve tutanaklara da geçen ‘IMF yardımı’ benzetmesinin, gelişmeleri özetler nitelikte olduğunu belirtelim.

Bütün dikkatler yukarıda sözü edilen yasa üzerinden üniversite hastanelerinin maliyesinin ‘üniversite dışından’ yönetilmesi uygulamalarına çevrilmişken, yeni ve önemli bir gelişmeye daha tanık olduk. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Marmara Üniversitesi ile Sağlık Bakanlığı arasında yapılan bir protokolle, Pendik’te bulunan 450 yataklı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne taşındı. Hastanenin ismi oldukca çarpıcı ve süreci, fazla söze gerek bırakmadan açıklar nitelikte: Sağlık Bakanlığı Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi.

Protokol güvencelere aykırı

Yapılan protokole göre, hastanenin işletilmesi Sağlık Bakanlığı Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği gereği bakanlıkça organize edilecek; sağlık hizmet sunumu bakanlığın tabi olduğu ilgili mevzuat çercevesinde yürütülecek. Ancak, bu noktada bir sorun var: Protokol, 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Yasası’nın Ek 9. Maddesine dayandırılmış. Bu aynı zamanda, Tam Gün Yasası’nın 11. Maddesi. Bu yasa maddesi açık olarak, Sağlık Bakanlığı ve üniversitelerin kurumları birlikte kullanmalarına ilişkin usul ve esasların, Maliye Bakanlığı ve YÖK’ün görüşü alınarak Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceğini ifade ediyor. Oysa ki, Marmara Üniversitesi ile Sağlık Bakanlığı arasında, yönetmelik çıkartılmadan protokol yapılmış durumdadır.

Öğretim üyelerinin görevlendirmeleri ise, 2547 sayılı yasa’nın 38. maddesi’ne göre yapıldı. Üniversite öğretim elemanlarının diğer kamu kurum ve kuruluşlarda geçici olarak görevlendirilmelerini tanımlayan yasanın bu maddesi, görevlendirilecek olanın muvafakatının alınmasını şart koşuyor. Bu örnekte ise, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyeleri, resmi bir yazıyla, aksi takdirde döner sermaye ek ödemesi alamayacakları belirtilerek, 2547 sayılı yasanın 38. maddesine göre görevlendirilme talebinde bulunmaya zorlanmışlardır. Ayrıca, hukuksal değerlendirmelere göre, 38. maddenin, burada yapıldığı gibi, bir tıp fakültesinin tüm öğretim üyelerini Sağlık Bakanlığı’nın yönetimi altına sokacak görevlendirilmeler için yasal bir dayanak olarak alınması oldukça tartışmalıdır.

Telafisi mümkün değil

Ülkemizde bir üniversite hastanesinin bu günlerde sessiz sedasız Sağlık Bakanlığı’na devredilmesine tanık oluyoruz.. Üstelik de, Sağlık Bakanlığı ile Marmara Üniversitesi arasında yapılan, yasalara ve anayasada tanımlanan yükseköğretim kurumlarının bilimsel özerkliği ile ilgili güvencelere aykırı olduğu açıkça görülen bir protokolle. Giresun, Rize, Sakarya, Aksaray gibi yeni üniversitelerin kurulduğu şehirlerde, üniversite hastanesi ile devlet hastanesinin ortak işletilmesi uygulamasının hayata geçirildiği biliniyor. İflasın eşiğindeki birçok üniversite hastanesinin de sırada olduğunu görmek zor değil.

Üniversite hastanelerinin kendi başlarına ayakta kalabilme koşulları giderek ortadan kaldırılıyor. Zorlukla ayakta durabilen üniversite hastanelerinin var olma mücadelelerini yitirmeleri, ülkemiz için tıp eğitimi, araştırma ve nitelikli sağlık hizmet sunumu açısından ağır ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır. Yapılacakların yolu, sonuçları doğru görebilmek ve bu alandaki toplumsal farkındalığı arttırmaktan geçiyor.

Prof.Dr. Raşit TÜKEL: İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi

Kaynak: Haber Kaynağı
Bu haber toplam 3672 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim