• BIST 9079.97
  • Altın 2324.068
  • Dolar 32.3626
  • Euro 34.9362
  • Ankara 13 °C
  • İstanbul 13 °C
  • Bursa 9 °C
  • Antalya 17 °C
  • İzmir 16 °C

Bir "Homeopati" değerlendirmesi-2

Dr. Murat Baş

Tıp eğitimi yanında kimya eğitimi de almış olan Homeopati’nin kurucusu Dr.HAHNEMAN, 1700-1800’lü yıllar arasında, hastaların maruz kaldıkları uygulamalara küskünlük duymuş, hastalık ve tedaviye yaklaşımın tersyüz edilmesi gerektiğini düşünmüş. Dr.HAHNEMAN’a göre geliştirilecek olan tedaviler hastaları öldürmemeli, iyileştirmelidir. Bilim adamı olarak gözlemlerini de önemseyen Dr.HAHNEMAN, eski halkların tanıdığı bir tıbbi uygulamayı yeniden ele aldı.

Dr.HAHNEMAN, ilk deneyi kendi üzerinde uyguladı. Cinchona adındaki bir ağacın kabuğunun özünün, sağlıklı bir insanda "sıtma" ile aynı belirtileri gösterdiğini keşfeder. Bunun üzerine sıtma olan bir hastaya bu özden küçük dozlar verildiğinde hastanın iyileştiğini görür. Sonuç olarak şöyle bir düşünce geliştirir: "Hastalığın çok küçük bir miktarının, özünün hastaya verilmesi halinde, beden kendini savunmaya alır ve iyileşir."

homeopati1.jpgBurada sıtmanın iyileşmesi, kına kına ağacından elde edilen ekstrenin sıtma belirtilerini yapması değil, sıtmayı öldüren antibiyotik etkiye sahip olmasındandır. Yani burada hastalık belirtilerini yapan ilaç anlayışı maalesef aşı etkisi şeklinde yanlış anlamış ve genelleme yapmıştır.

Dr.HAHNEMAN, doğada sayılamayacak kadar çok olan örnekleri alıp, oluşturduğu belirtileri inceleyip, yeni bir deva bulmuş olduğunu zanneder. Oysa Dr.HAHNEMAN’ın yeni buldum dediği şey, kadim tıbbi kültürlerde zaten uygulanan bir yöntemdi. Dr.HAHNEMAN, sadece etki biçimini farklı bir şekilde izah etmeye kalkmıştır. Yani ilk yazımızda belirttiğimiz gibi heykeli dikilecek bir adam değildir.

Önce ailesi, sonra da gönüllüler Dr. HAHNEMAN’a bu girişiminde destek olurlar. Herbiri herhangi bir özden minimum dozda içer ve hem fiziksel hem de ruhsal tepkileri konusunda ayrıntılı bir günce tutarlar. Bu tepkilerden Dr.HAHNEMAN, şu sonuçları çıkarır: “Her insanın, başına gelen her şeye başka tepkiler verdiği ve hastalıklarında buna dahil olduğudur.” Hastalıklar kendiliğinden ya da bir madde alımıyla ortaya çıkabilirler ama sonuç fark etmez. Bu bence de doğrudur; her hastalık bütün insanlarda ortak olan belirtiler oluşturur ama aynı hastalığın bütün belirtileri bütün insanlar da aynı değildir. Bunun nedeni de her birimizin aynı şeye tepki vermekte çok özel, özgün ve yinelenemez olmamızdır. Bu şekliyle Homeopati, etki mekanizması açıklanamaz ise de “KİŞİYE ÖZEL SAĞLIK” konseptinin bir parçasıdır.

“Her hastanın, adı olmayan, daha önce hiç görülmemiş, asla aynı biçimde ve ortamda ortaya çıkmayacak bir hastalığı vardır” diye yazar Dr. HAHNEMAN. İşte homeopatinin temel kuralını bu noktadan hareket ederek belirler. Hastalıkla değil, hastayla belirtileriyle hastalığı algılayış biçimiyle ilgilenmek. Pek çok kişinin başı ağrıyabilir, ama her birinin başının ağrıması için kendine özel bir nedeni vardır. Aspirin herkesteki baş ağrısını ortadan kaldırabilir, ama her biri sonradan başını ağrıtan nedenle baş başa kalmayı sürdürecektir. Ve baş ağrısının nedeni eninde sonunda kendini ifade etmek için başka bir yol bulacaktır. Bir homeopat için, hastayı anlamak önemlidir. Hastanın görünümü, alışkanlıkları, beslenme tercihleri, karakteri, insanın homeopatik tanımı kadar belirleyicidir.  Hasta tanımlanırken dikkate alınan onun hastalığı değil, belirtileri ve devası(ilacı)dır. Sözün özü her hastanın ilacı kendisine özeldir. Klasik tıpta ise ilaç olarak kullanılan bileşimler, her biri ayrı yararları ve zararları olan, onlarca ve bazen yüzlerce bileşimin karışımıdır. Oysa Dr. HAHNEMAN, her seferinde tek bileşik kullanmayı öngörmektedir. Eğer birisi işe yaramaz ise diğerine geçiyor, oda işe yaramaz ise başka bir madde deniyordu. Dr. HAHNEMAN, çok sayıda farklı madde ile yüzlerce hasta üzerindeki deneyimlerini “Materia Medica” adlı Homeopatinin kutsal kitabında toplamıştır.

Dr. HAHNEMAN, suda eritilmiş maddelerin mutlak olarak masum olduğunu, bir çocuğun o minik şişedekinin tamamını içmesine rağmen midesinin yıkanmasına gerek olmadığını söylemesi öyle olduğu anlamına gelmez. İnsanoğlu Dr. HAHNEMAN’ın gözünde bir bileşim, üstelik sadece maddeden değil, aynı zaman da bilinç ve zekadan da oluşan çok boyutlu bir varoluştur. “Zihin, insanın anahtarıdır, bu nedenle hastalıkta bozuk bir hayatın biyolojik olgusu olarak insanın bütünlüğü içinde ele alınmalıdır. Hastalanan insanın kendisidir; organları değil. Maddesel bedene can veren, ruhsal güçtür. Bu güç organizmanın bütününü yönetir ve bütün parçaları imrenilecek bir uyum içinde tutar; hedef, bedende yer alan zihnin, bu sağlıklı ve canlı aracı varoluşumuzun üstün amacı için serbestçe kullanabilmesidir. Kısacası, beden makinadan çok daha fazlasıdır” diyordu Dr. HAHNEMAN.

İlk yazımızda, homeopatide kullanılan küçük dozlardaki ilaçların “plasebo” etkisinden bahsetmiştik. Palsebo da yetişkin bir insan, tedavi edildiğini zannederek son derece masum bir maddeyi yutar ve bunun çok etkili bir madde olduğunu düşünerek kendi kendini iyileştirebilir. Ne var ki bebeklerde yapılan homeopati uygulamalarındaki iyileşme, bunun plasebo olmadığını göstermektedir. Üstelik LANCET de yayımlanan bir araştırmada, iki grup hasta kendilerine fark ettirilmeden denek olarak kullanılmış ve bir grup homeopatik ilaçlarla tedavi edilirken, ikinci gruba nötr maddeler verilmiştir. Homeopatik ilaçlarla tedaviye alınan grupta, hiçbir şey almayan gruba oranla iki buçuk kat fazla iyileşme görülmüştür.

On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında Avrupa’yı sarsan kolera salgınında sayısız kurban verilirken; Hahenman’ın izinden giden öğrencilerinin, yani yeni nesi Homeopatların, hastaların yüzde seksenini kurtarmaları da izah edilebilir gibi değildir. Oysa klasik tıbbi tedavilerle o dönemde ancak yüzde ellisi iyileştirilebilmişti.

Amerika, başlangıçta homeopati için en verimli yerlerden birisiydi. O dönemin tıbbi otoritesi olan Dr. Benjamin RUSH’tu ve Dr.Rush, doğanın tedavi edici gücüne inanmayan; cerrahi müdahalenin sıkı bir destekçisiydi. Daha 1900’lü yılların başında Amerika üniversitelerinde homeopati öğretilmeye, yüzlerce hastanede uygulanmaya, ilaçları binlerce eczanede satılmaya ve Amerikalıların yüzde yirmisinden fazlası bu yeni bilimi uygulamaya başlamıştı.  Amerika’da homeopati öylesine yaygınlaşmıştı ve başarısı öylesine kabul görmüştü ki, sigorta şirketleri homeopati ile tedavi olanlara yüzde on indirim yapıyorlardı. İlaç sanayi ise kâr kaybediyordu, çünkü homeopati ilaçları öylesine ucuzdu ki, kısa zamanda ortadan kaldırılması gereken bir rakip olarak görülmeye başlandı. Saldırılar acımasız oldu ve HOMEOPATİ BİLİM DIŞI İLAN EDİLDİ. Üniversitedeki homeopati kürsüleri kapatıldı. Avrupa’da da aşağı yukarı aynı şeyler yaşandı. OYSA HOMEOPATİ, BİLİM DIŞI DEĞİLDİ. SADECE NASIL ETKİ ETTİĞİ HENÜZ İZAH EDİLEMİYORDU.

Dr. HAHENMAN zamanında Alman misyonerler tarafından Hindistan’a taşınmış olan homeopati, sadece bu ülkede varlığını koruyabildi. Gandhi, homeopatiyi “en seçkin, en hesaplı ve hastalara en az zarar veren tıbbi yöntem olarak ilan etmiş ve hükümete bu tedavi yöntemini koruma görevi vermişti. Günümüz Hindistan’ında homeopati, ülkenin yüzden fazla üniversitesinde ders olarak okutulmakta ve ülkenin dört bir yanındaki 150 binden fazla doktor homeopatiyi sadece varlıklılar değil yoksullar içinde uygulamaktadır.

Tıbbın adeta yeni bir din kimliğine büründüğü batı dünyasında homeopati, etkisini bilimsel olarak kanıtlama olanağı bulamamanın acısını günümüzde bile hala çekmektedir. Hiçbir kimyager, biyolog, farmakolog yada tıp doktoru homeopatik ilaçların içindeki özün miktarı ile bunun şifalandırıcı etkisini kanıtlayamamıştır. Zaten homeopatinin tartışmaya yol açmış olduğu da biyolojik gerçekliğinin yorumudur. BİRİSİ KANIT İSTEMEKTE, DİĞERİ İSE KANIT SUNMAKTADIR. Ayrı dilleri konuşan bu iki şeyin anlaşması mümkün değildir. Üstelik sağırlar diyaloğu giderek daha karmaşık bir hal almıştır.

Homeopatinin iyileştirme gücünün olduğuna şüphe yoktur. Ancak bu, ilginç ve tuhaflığın bilimsel bir zihin tarafından kabul edilmesi imkansızdır. Dahası varmış olduğumuz akılcılık noktasında anlayamadığımız yada izah edilemeyen her şeyi küçümseme kibrimize karşın, nasıl işe yaradığını anlayamazsak bile işe yaradığını gördüğümüz homeopatiyi sömürmekten vazgeçmeliyiz. Dünyamız hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimizin yanında tanımlanmayacak kadar azdır. Bildiklerimizin de yarısı doğru yarısı yanlıştır. En kötüsü de hangi yarısının doğru hangi yarısının yanlış olduğunu bilemeyişimizdir.

Sonuç olarak; Homeopati iyleştirir. İyileşme tıpta en büyük kanıttır.

Dr.Murat BAŞ
www.drmuratbas.com

Bir "Homeopati" değerlendirmesi-1

Bu yazı toplam 15005 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim