• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • Ankara 9 °C
  • İstanbul 14 °C
  • Bursa 14 °C
  • Antalya 21 °C
  • İzmir 16 °C

Kullandığımız ilaçlar genetik yapımıza uygun mu?

Kullandığımız ilaçlar genetik yapımıza uygun mu?
Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, ilaçların yüzde 50'sinden fazlası uygun olmayan şekilde reçeteleniyor, temin ediliyor veya satılıyor. Tüm hastaların yarısı da ilaçlarını doğru şekilde kullanamıyor.

Hastalandığımızda ilaç kullanmaya karar vermeden önce doktora gitmek ve verilen ilaçları da zamanında kullanmak gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, ilaçların yüzde 50'sinden fazlası uygun olmayan şekilde reçeteleniyor, temin ediliyor veya satılıyor. Tüm hastaların yarısı da ilaçlarını doğru şekilde kullanamıyor. 

Akılcı İlaç Kullanımı, kişilerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilaca, uygun süre ve dozda, en düşük maliyette ve kolayca ulaşabilmeleri olarak tanımlanıyor. Peki kullanılan “Bu ilaçların ülkemizdeki insanların genetik ve fizyolojik yapısına uygun mu?” sorusu akla geliyor. Yurt dışında bu konuda çalışan uzmanlar neler yapıyor? Ülkemizde böyle bir alan var mı?

Amerika’da Harvard Üniversitesi’nde yaptığı doktora çalışmalarından sonra Medikal Stratejik Danışman olarak çalışan Dr. Bikem Akten ile yaptığı araştırmalar hakkında konuştuk. 

Medikal stratejik danışmanlık nedir?
Amerika’da yaptığım iş Medikal Stratejik Danışmanlık olarak geçiyor. Biyoteknoloji veya büyük ilaç şirketlerine, pazara sunacakları bir ilacın doktorlar ve hastalar tarafından başarıyla benimsenmesi için stratejiler belirleyip, bunları çeşitli pazarlarda uygulamaya geçiriyoruz. Bu bazen ilaç yerine diyagnostik bir alet de olabiliyor. 

Mesela, yeni bir ilacın Amerika veya Dünya çapında yürürlüğe girecek; gireceği pazarların açıklarının araştırılması, ilaçla ve hastalıkla ilgili sorunların analiz edilmesi, ilk yaptığımız işler arasında. Daha sonra, hastaların, bakıcıların veya doktorların o ilaç ve hastalıkla ilgili eğitimlerinin içeriğini hazırlıyoruz. “Neuromarketing” dediğimiz teknikler ve bilimsel verilerle, hastalıkla ilgili kalıplanmış kafa yapılarının değiştirilmesinde rol alacak taktikleri tespit edip, bu uygulamaları icra ediyoruz. 

Son olarak da bütün bu stratejilerin yerel Sağlık Bakanlıklarının kurallarına uygun şekilde yürürlüğe konulması için gerekli bürokratik işlemleri başlatıyoruz.

Bu çalışmalarınız ne tür hastalıklarla ilgili?
Strateji belirleyen bir iş olduğu için bu sıklıkla değişebiliyor. Ama şu anda çalıştığım konuların en başında Alzheimer hastalığı geliyor. Bunun yanında alerjik astım, göğüs kanseri ve bazı kardiyovaskuler hastalıklar üzerinde de çalıştığım oldu.

Medikal stratejinin Türkiye ve ABD'deki durumunu karşılaştırabilir misiniz?
Medikal stratejinin Türkiye’de pek karşılığı yok. Bu konuda daha çok Amerika veya Avrupa ülkelerinin uyguladıkları kararları kendi sistemimize entegre ediyoruz. 

Herhangi bir ilacı ele alın, bu ilaçla ilgili bütün bilimsel ve klinik araştırmalar, genel olarak Amerika, Avrupa ve Büyük Güney Amerika ülkelerinde gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla, ilacın dozu bu toplumların genetik ve fizyolojik yapısıyla orantılı olarak belirleniyor. Ama en basitinden aspirin bile, bu genetik ve fizyolojik farklılıklardan dolay, bir Amerikalı ile bir Asyalıyı farklı etkileyebiliyor. Sırf bu sebepten aspirin gibi her gün kullandığınız bir ilaç, Amerika dozunda kullandığınızda beyin kanamasına sebep olabileceğinden, Japonya’da daha düşük dozajda veriliyor. Bu sebepten dolayı Japonya, ülkesine giren bütün ilaçların, kendi ülkesindeki insanların üzerinde de on bir klinik araştırma ile denenmiş olmasını gerekçe tutuyor. 

Genetik ve fizyolojik yapımızın Amerikalılardan ve hatta Avrupalılardan dahi oldukça farklı olduğunu düşünecek olursak, bizim de bu tip küçük klinik araştırmalara daha çok destek vermemiz, herhangi bir ilaç ülkemize girmeden, vatandaşlarımızın üstündeki etkilerinden emin olmamız, ilaç yürürlüğe girerken buna göre stratejiler ve uygulamalar belirlememiz gerekiyor. Bunun içinde ilk yapılması gereken, klinik araştırmalar için gerekli alt yapı ve uluslararası düzeydeki standartların oluşturulması.

Amerika’daki kurumları eğitim, araştırma ve sağlık hizmetleri açısından Türkiye'deki kurumlarla karşılaştırabilir misiniz?
Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinde ilaç firmaları ve Sağlık Bakanlığı hastalıkla ilgili kampanyalarda yerel vakıflarla el ele çalışır. Bunun en güzel örneklerinden bir tanesi Amerika’daki Alzheimer Association. Bu vakfın web sitesine girdiğinizde,  sadece hastaların değil doktorların da çok işine yarayacak bilgiler bulabilirsiniz. 

Hasta veya hastabakıcı iseniz, hastalıkla ilgili her türlü bilgilerin yanında, klinik araştırma aşamasındaki ilaçlar hakkında da son gelişmeleri öğrenebilirsiniz. 

Yakınınızdaki doktorların, hasta bakıcıların veya huzur evlerinin adreslerine ulaşabilirsiniz. Eğer doktorsanız, Alzheimer hastalığına erken teşhis koyabilmek için izlemeniz gereken basamakları kolayca öğrenebilir, hastalara uygulayabileceğiniz bedava zihinsel testlere ulaşabilirsiniz. 

İlaçlarla ilgili sigorta bilgilerine, prospektüslere ulaşabilirsiniz. Bütün bunların yanında bu tip vakıflar, hastalık hakkında istatistiki bilgiler veren araştırmalar da yaparlar ve bunları akademik yayın olarak sayfalarında her sene güncellerler. 

Türkiye’de maalesef vakıflar genelde kermes yoluyla para toplayarak hastalara ve hastabakıcılara para yardımında bulunuyor. Elbette bu da önemli ama bence vakıfların araştırmaya daha çok destek vermesi, Sağlık Bakanlığı ve ilaç firmalarıyla ortak daha çok çalışma yapması, hatta belki stratejik danışmanlığı onların üstlenmesi gerekiyor. Bahsettiğim dökümanların veya kaynakların ülkemizde konuşulan dillere çevrilmesi bile bence başlı başına çok önemli bir iş.

Dr. Bikem Akten kimdir?
1997’de eğitim için Boston’a Amerika’ya geldi. Doktorasını Harvard Üniversitesi’nde sinir sistemi üzerine yaptı. Genlerin uykuyu düzenleyen beyin ağlarının (network) kurulmasındaki rolünü ve evrimsel olarak bu genetik yapının bütün canlılar aleminde nasıl aynı kalabildiğini inceledi. Daha sonra, MIT ve Harvard’da yine sinir hastalıkları üzerine araştırmalar yaptı. 

Çalışmalarından bir tanesi çocuklarda genetik açıdan en çok ölüme sebep olan Spinal Muskuler Atrofi dediğimiz, oldukça üzücü ve hızlı ilerleyen bir hastalık üzerineydi. 

Yaptığı araştırma, ölen sinir hücrelerinin bu çocuklarda daha uzun süre yaşamasına sebep olacak ilaçları veya çareleri bulmak üzerineydi. 2012’de ise, akademiden ayrılıp, şu anki stratejik danışmanlık yaptığı özel sektöre geçti.

Esra ÖZ / Milliyet

Kaynak: Haber Kaynağı
Bu haber toplam 2481 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim