Üniversite hastaneleri neden bu duruma geldi ? Nereye doğru gidiyorlar ?

Prof.Dr. Paşa Göktaş

 

ÜNİVERSİTE HASTANELERİ NEDEN BU DURUMA GELDİ ? NEREYE DOĞRU GİDİYORLAR ?

 

         Üniversite hastanelerinin şu anda içinde bulundukları çıkmaza sürüklenmelerinin temel nedeni, bağımsız işletme özgürlüklerinin kısıtlanarak, Sağlık Bakanlığı’ na egemen olan genelde “popülizm” olarak adlandırabileceğimiz işletme modelinin onlara dayatılmasıdır.

 

         Daha Önceleri Nasıldı ?

            Bilindiği üzere, daha önceleri üniversite hastaneleri kendi bağımsız fiyat politikalarını uygulayabilmekteydiler. Hastalardan, ürettikleri hizmet karşılığında oluşan maliyetlerine paralel bir bedel alabilmekteydiler. Hastanelerin işletmesinin önemli bir kısmı, alınan bu farklarla ve özel hasta gelirleriyle dönmekteydi. Çoğu üniversite hastanesinin finansal durumu da, devlet hastanelerinden çok daha iyi durumdaydı. Firmalar genelde üniversite hastanelerine mal vermeye çalışır, devlet hastanelerinden uzak durmaya gayret ederlerdi.

 

         Hacettepe Nasıl Hacettepe Oldu ?

            İşte Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri böyle bir işletmecilikle ün yaptı ve en tercih edilen, en ileri işlemlerin uygulandığı hastaneler haline geldi. En iyi olabilmek için de, hastalardan en iyi bedelleri aldı. Hastalar da buna inandığı için, seve seve bu bedelleri ödediler.

         Özel hastaların ilgisi ve tercihi bu hastanelerin finansmanında o kadar önemli yer tutuyordu ki, çoğu üniversite hastanesi, SSK ve BAĞ-KUR ile sözleşme yapmak bile istemiyordu, bir kısmı yapmıyordu.

         Bahsettiğimiz bu dönemler, 7-8 yıl önceki dönemlerdir. Hatta 4-5 yıl öncesine kadar olan dönemlerdir.

         Yeni sistemle Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri, şu anda en borçlu üniversite hastanesi durumuna gelmiş görünüyor.

 

         Daha Sonra Ne Oldu ?

            Daha sonra, Sağlık Bakanlığı’ na egemen olan aşırı popülist ve tüm sağlık harcamalarını SGK’ nın ve Maliye’ nin üzerine yükleyen zihniyetin dayatmasıyla, üniversite hastanelerinin işlemlerinden fark alma uygulamasına son verildi ve onların işlem bedelleri sınırlandı, neredeyse bir kasaba devlet hastanesi düzeyine indirildi.

         Daha önce bir kolesterol testini 5-6 TL’ ye, bir idrar kültürünü 50 TL’ ye, hepatit B testini 40 TL’ ye yapan üniversite hastanelerinde aynı bedeller sırasıyla 1 TL, 2.5 TL ve 2.9 TL’ ye indirildi.

         Tüm işlemlerde benzer bir fiyat tarifesine geçildi.

          Artık bir profesör, bir doçentin ürettiği bilginin önemi yoktu. Onların değeri, bir kasaba devlet hastanesinde, çoğu zaman uzmansız üretilen bedelle yakın düzeydeydi.

         Üniversite hastaneleri de, daha önce anlaşma yapmadıkları ve yapmak istemedikleri SGK’ nın ve Maliye’ nin ağzına bakar hale geldiler. Özelliklerini kaybetmeye başladılar. Düzleştiler.

        

         Gelinen Son Kaçınılmazdı

            Birçok “Akil adam” gidişin bu kaçınılmaz sonu doğuracağını defalarca söylediler. Ancak, Sağlık Bakanlığı’ na egemen olan zihniyete söz dinletemediler.

         Sonuçta bu noktaya gelindi. Aslında bu noktaya gelineceğini birçok yönetici biliyordu. Ancak merak ediyoruz, acaba Sağlık Bakanlığı’ ndaki bazı hayalci yöneticiler biliyorlar mıydı ?

 

            Sağlık Bakanlığı’ na Devir Ne Anlama Geliyor ?

            Ne Sonuç Doğuracaktır ?

            Şu anda, borçlu üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’ na devri konuşuluyor. Bir kısmına çoktan el konulmuş bile.

         Bu ne anlama geliyor ? Büyük oranda, bu hastanelerin düzleşmesi ve düz devlet hastanelerine yakınlaşması anlamına geliyor. Böyle bir sürece girmiş bulunuyorlar.

         Finansal olarak ise, SGK’ nın ve Maliye Bakanlığı’ nın yükünü daha da artıracaklar demektir. Daha doğrusu, Sağlık Bakanlığı bunlar için de daha fazla talep yapacaktır. Ancak SGK ve Maliye’ nin bu takati var mıdır, orası ayrı mesele.

         Gelinen noktada tüm yük yine SGK’ nın ve Maliye bütçesinin üzerine aktarılacaktır. Bilinen basit popülizm denkleminin geldiği sonuç budur. Sağlık Bakanlığı daha fazla isteyecektir. SGK ve Maliye direnecektir. Bütçesinin dayanabildiği yere kadar. Muhtemelen seçimlere kadar. Çünkü, Sağlık Bakanlığı’ ndaki zihniyetin isteklerini karşılamak için Türkiye bütçesinin yarısını bile verseniz yine yetersiz kalacaktır.

 

         Sağlık Sisteminin Finansal Geleceği Yoktur

            Üniversite hastanelerinin içine sürüklendiği durum sadece bir örnektir. Özel hastaneler de benzer sorunlarla karşı karşıyadır. Tıp merkezleri, poliklinikler adım adım tükeniyorlar. Muayenehaneler, laboratuvarlar, görüntüleme merkezleri büyük oranda tasfiye edilmiş durumdadırlar.

         Sağlık Bakanlığı hastaneleri ve Sağlık Bakanlığı’ na bağlı aile hekimleri vb. kurumlar, finansal yönden göreceli olarak daha iyi durumda görünmektedirler. Ne sayesinde ? Maliye bütçesinden alınan yüksek paylar ve SGK’ dan aktarılan paylar sayesinde (Bildiğimiz kadarıyla, 2011 için, 16-17 milyar TL genel bütçeden ve 13.9 milyar TL de SGK’ dan toplam 30 milyar TL civarında muazzam bir para kullanılıyor).

 

         Sağlıkta Gelecek Nasıl Olacak ?

            Üniversite hastanelerinin içine girdiği çıkmaz, aslında tüm sağlık kuruluşlarının çıkmazıdır.

         Hizmetin maliyetiyle, satış bedelleri arasında büyük farklar vardır.

         Sağlık Bakanlığı (ve SGK) 10 TL’ ye üretilen hizmetin, 7 TL’ ye satılmasını istemektedir.

         Bu durum olanaksızdır. Ekonomik olarak işletmecilikte karşılığı yoktur. Tüm kurumların açık vermesi kaçınılmazdır.

         Peki bu maliyet farkını kim karşılayacaktır ?

         Sağlık Bakanlığı, şimdilik bu farkları genel bütçeden ve SGK’ dan alarak karşılatıyor. Ya onlar bu farkları kısıtlamaya başlarsa ne olacaktır ? Muhtemelen kıyamet de ondan sonra kopacaktır. Bunun ilk ipuçları görünmeye başlamıştır. Seçimlerden sonra, iyice su yüzüne çıkacaktır. Çoğu hastane, döner sermaye dağıtamayacaktır. Aile hekimliği ücretleri düşecektir.

         Çünkü sağlık bütçesi belirlidir, sınırlıdır. Daha fazla artırılamaz. Şu andaki miktar bile çok yüksektir. Büyük bütçe açıkları ve cari açıklar pahasına bu bedeller ödenmektedir. Muhtemelen bu bedellerde de kısıntıya gidilecektir.

         Ne zaman ? Herhalde 2011 ortalarından itibaren.

 

         Çözüm Nedir ?

            Sağlık giderlerini paylaşmaktır. Sağlık giderlerine halkın da katılmasıdır. Bunun başka bir sihirli yolu yoktur. Belirttiğimiz gibi, şu anda yürütülen ve tüm sağlık giderlerini SGK ve Maliye’ nin üzerine yüklemeye dayanan popülizm uygulamasına kaynak dayanmaz. Türkiye bütçesinin tümünü sağlığa harcasanız yine yetmez. Bu politikanın sınırı ve sonu yoktur.

        

Bu nedenle, sağlıktaki işlem bedelleri yeniden gözden geçirilmelidir. Alt sınırlar, gerçekçi maliyet hesabıyla belirlenmelidir. Fark serbest bırakılmalıdır. İsteyen vatandaş, istediği yere başvurabilmelidir. Her kuruluş da, kendi maliyetine göre fiyatlarını belirlemelidir. Vatandaşlar gönüllü olarak istediği hekim veya kuruluşu seçmeli, isterse bir işlemi yaptırmalı, işine gelmiyorsa yaptırmamalıdır.

         Sağlık sisteminin gerçek ihtiyacı özgürlüktür. Şu anda dayatmalar, yasaklamalar, kısıtlamalar sağlık sisteminin elini kolunu bağlamış durumdadır. Hem kuruluşlar, hem hekimler bunalmış, nefes alamaz durumdadırlar.

           

Gelecek Sağlık Yönetimlerini Zor Günler Bekliyor

            Finansal çıkmaz, önümüzdeki dönemde göreve gelecek sağlık yönetimlerinin en büyük sorunudur.

            Sağlık sisteminde birçok sorun, umutlar, hayaller, problemler büyük ölçüde genel seçimler ötesine ertelenmiş durumdadır.

            2011 ortasından itibaren, sağlık sisteminin sorunlarının derinliği ve çıkmazları daha iyi görülecektir ve Türkiye, sağlıkta birçok şeyi yenden tartışmak zorunda kalacaktır.

            Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı ile bazı hastanelerin özerkleştirilmesi-özelleştirilmesi ile, sağlık sistemi daha farklı bir sürece yönelecek ve bu süreç, farklı sonuçlar doğuracaktır.

         Kesin olan şudur ki, aşırı popülizm politikası bazı siyasilere oy kazandırsa ve yarar sağlasa bile, önümüzdeki dönemde ülkeye ne büyük zararlar verdiği daha iyi anlaşılacak ve bu politika bir kez daha mahkum olacaktır.

         Bunu hep birlikte göreceğiz.

 

 

10/02/2011

                                                                                        Doç. Dr. Paşa Göktaş

 

 

e-mail   : tiplab@tiplab.org