Yargıtay 13. Hukuk Daire,hastasını aydınlatmayan doktora verilen 125 bin YTL'lik tazminat kararını onayladı. Kararın, sadece aydınlatmama gerekçe gösterilerek Yargıtayın verdiği ilk karar olduğu bildirildi.
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Hakeri, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hastayı aydınlatma yükümlülüğünün birçok ülkede yıllardır uygulandığını söyledi.
Türkiye'de de aydınlatma yükümlülüğünün yeni olmadığını ifade eden Hakeri, ''1977 tarihli Yargıtay kararı, aydınlatma yükümlülüğünün bulunduğunu gösteriyor. 1977 yılındaki kararda doktor, aydınlatmama dışında bazı kusurlarla da suçlanıyor. Yargıtayın son kararı ise sadece aydınlatmama gerekçe gösterilerek verildiği için önem taşıyor'' dedi.
Prof. Dr. Hakeri, Yargıtayın Eylül ayında verdiği konuya ilişkin kararıyla ilgili şunları kaydetti:
''Yargıtayın yeni kararına konu olayda, dava ameliyat sonrası ses kısıklığının oluşması nedeniyle 2003 yılında açılıyor. Gelen bütün bilirkişi raporları hekimin bu konuda bir kusurunun olmadığını söylüyor. Bunun üzerine mahkeme, 2007 yılında, hekim her ne kadar kusurlu değilse de 'Ameliyat yönünde rıza alınmasına rağmen hastanın, ameliyatın yapılması esnasında ve sonrasında meydana gelecek komplikasyonlara ilişkin bilgilendirilmediği, buna ilişkin aydınlatılmış bilgi rızası (onamı) bulunmadığı' gerekçesiyle hekimin tazminat ödemesi gerektiğine hükmediyor. Bu karar Yargıtay tarafından Eylül 2008'de onaylanıyor ve doktor faiziyle birlikte 125 bin YTL tazminat ödeme cezasına mahkum ediliyor. Bu tarihi bir karar. Aynı zamanda Yargıtayın ilk ayrıntılı kararı. Ayrıca, doktorun hastayı bilgilendirdiği yönündeki savunması, Yargıtay tarafından, yazılı bir bilgilendirme olmadığı gerekçesiyle de reddediliyor.''
Tek başına aydınlatmanın da hekimi sorumluluktan kurtaramayacağını bildiren Prof. Dr. Hakeri, aydınlatma, rıza, doğru teşhis ve tedavinin birlikte olması gerektiğini vurguladı.
-KİŞİ NEYE RIZA GÖSTERDİĞİNİ BİLMELİ -
Prof. Dr. Hakeri, hekim faaliyetinin hukuka uygunluğunun temel şartlarından birinin ''hastanın rızası'' olduğunu belirterek, rızanın geçerlilik şartının da kişinin neye rıza gösterdiğini bilmesi olduğunu söyledi.
Rızası alınan hastanın mutlaka aydınlatılması gerektiğini bildiren Prof. Dr. Hakeri, ''Kanunda bununla ilgili bir hüküm yok. Ancak Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 15. maddesinde, hastanın sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahip olduğu belirtiliyor'' diye konuştu.
Prof.Dr. Hakeri, aydınlatma yükümlülüğünün bizzat tedaviyi üstlenen hekim tarafından yerine getirilmesi gerektiğini kaydederek, şunları söyledi:
''Eğer tedavi birden fazla hekim tarafından üstlenilmişse, sorumlu hekim de aydınlatma yapabilir. Hasta, tedavisi ile ilgilenen tabip dışında bir başka tabipten de sağlık durumu hakkında bilgi alabilir. Hastanın tıbbi müdahaleden en geç bir gün önce bilgilendirilmesi gerekir. Yine eğer küçük yaşta veya kısıtlı bir hastaysa velisi veya varisi bilgilendirilmelidir. Yönetmeliğe göre, hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hekim, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır.''
- AYDINLATMA YAZILI OLMALI, GEREKİRSE TERCÜMAN TUTULMALI -
Aydınlatmanın ispat açısından yazılı olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Hakeri, ''Yazılı olması ile ilgili yasal bir düzenleme yok. Ancak ispat açısından yazılı olması sıkıntıların aşılmasını sağlayacaktır. Matbu formlarla ve sadece imzalatma suretiyle yapılan aydınlatma geçersizdir. Hastanın tıbbi müdahaleden en geç bir gün önce bilgilendirilmesi gerekir. Aydınlatma anlaşılır olmalı, gerektiğinde tercüman kullanılmalıdır. Hastanın anlayabileceği şekilde, tıbbi terimler mümkün olduğunca kullanılmadan, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden ve hastanın ruhi durumuna uygun nazik bir ifade ile yapılmadır'' dedi.
Aydınlatmanın tedavide çok önemli bir aşama olduğunu bildiren Prof. Dr. Hakeri, şöyle devam etti:
''Aydınlatılmamış olan hastanın rızası geçersizdir. Bu durumda hekimin sorumlu tutulabilmesi için ayrıca bir kusurunun bulunması gerekmemektedir. Hekimin aydınlatmada yanlış bilgi vermesinin nedeni kendi yanılgısı da olsa, sorumluluğu vardır. Örneğin, hekim hastalığı yanlış teşhis ederek, yanlış hastalık konusunda aydınlatmışsa, aydınlatma yapılmamıştır. Hekim sonuçta hastasına hiç zarar vermemiş olsa dahi cezalandırılabilir. Bu durum, özel hukuk bakımından da tazminat sorumluluğunu gerektirir.''
Prof. Dr. Hakeri, polikliniklerde yazılı bir aydınlatmaya gerek duyulmadığını, ''Ancak doktor, hastasına aspirin dahi yazsa, hasta kayıt defterine hastaya aydınlatma yaptığına dair not düşmelidir'' dedi.