• BIST 9079.97
  • Altın 2308.181
  • Dolar 32.3232
  • Euro 35.0459
  • Ankara 17 °C
  • İstanbul 17 °C
  • Bursa 19 °C
  • Antalya 18 °C
  • İzmir 19 °C

Özel sektör hastane anahtarlarını devlete verme niyetinde

Özel sektör hastane anahtarlarını devlete verme niyetinde
Hükümetin "Sağlıkta Dönüşüm Programı"na ilk yıllarda büyük destek veren ve bu olumlu işbirliğine güvenerek büyük yatırımlara soyunan özel hastaneler, son düzenlemelerle büyük hayal kırıklığı yaşıyor. Hekim alımı, yatak sayısı vb planların bakanlığın onayı

Hükümetin "Sağlıkta Dönüşüm Programı"na ilk yıllarda büyük destek veren ve bu olumlu işbirliğine güvenerek büyük yatırımlara soyunan özel hastaneler, son düzenlemelerle büyük hayal kırıklığı yaşıyor. Hekim alımı, yatak sayısı vb planların bakanlığın onayına tabi olması, fark ücretinin yüzde 30 ile sınırlandırılması gibi uygulamalardan bıkan özel hastaneler, gelinen noktada Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) hizmet verip vermemekte tereddütlü.

 Son yapılan toplantıda, özel hastane sahiplerinin anahtarlarını masaya koyarak bakanlara, "Alın hastanelerimizi bari siz yönetin" demesi, sağlıktaki çarpık tablonun özeti gibi.

Sağlıkta Dönüşüm Programı'ndan bir hayli umutlanan ve yatırımlarını artıran, AK Parti'nin iktidara gelmesinin ardından 6 yıl boyunca hızla büyüyen sektör, Sağlık Bakanlığı'nın 15 Şubat 2008 tarihli "Planlama Yönetmeliği" ile adeta rüyadan uyandı.
 
Kamuyla iyi ilişki bozuldu
Yeni hekim alımı, yatak sayısı, cihaz ve yeni yatırım planları gibi önemli unsurların bakanlığın planlamasına, dolayısıyla iznine bağlanan sektör, yeni süreçte yatırımları bıçak gibi kesti ve bu tarihten itibaren hükümetle ilişkiler bozuldu. İlerleyen dönemde de sistemdeki değişimin iplerini elinde tutamayan kamu, hekimlerin yanı sıra vatandaşın da bu kurumları yoğun biçimde tercih etmeye başlamasıyla bu kez ödemelerde sınırlandırmaya gitmek zorunda kaldı. Özelde tedaviden alınan fark ücretin yüzde 30 ile sınırlandırılması, hasta katkı paylarının kamu kurumlarından farklı olarak daha yüksek düzenlenmesi ve son olarak gündemdeki "global bütçe" gibi konular sektörde çok tartışılan uygulamalar oldu. Şimdilerde 2010'da uygulamaya geçeceği belirtilen global bütçe için sektörle pazarlıkları sürdüren hükümet, sınırlı fark ücret sıkıntısını hastaneleri sınıflandırarak, bu farkı 10 puanlık artışlarla yüzde 70'e kadar çıkarmakla azaltmanın peşinde.
Oysa geçmişi eskiye dayanmasa da özel hastanecilik sektörü son yıllarda bir hayli hızlı büyüyor. 2003'te 142 olan özel hastane sayısı, bugün 400'e yaklaştı. Bayındır Sağlık Grubu Genel Müdürü Cengiz Babacan, sektörün daha yeni yeni geliştiğini belirtirken, "TOBB'da 55'inci sektör meclisi olarak daha yeni kurulduk. Kurumlarıyla, STK'larıyla, bakanlığın bakışıyla, reaksiyonlarıyla aslında sektör yeni yeni ortaya çıkıyor. Yaşadıklarımızda bunun sıkıntısı da etkili" diyor.
Sektörde bahsedilen bu yeni gelişim, sağlıkta dönüşüm programının etkisiyle hızlı ve kontrolsüz gerçekleşmiş durumda.
Nitekim nitelikli özel hastanelerin SGK sözleşmelerine bağlı olarak kârlılık oranlarının yüzde 5 ila 10 arasında değiştiği kaydediliyor. Buna karşın sistemde son yıllardaki dönüşümün yarattığı kaliteyi aşağı çekerek veya fiyatları yasal olmayan seviyelere çıkararak kazanç sağlama eğiliminde olan kurumlar da var. Babacan, bir doktorun nitelikli hizmet için günde bakması gereken hasta sayısının en fazla 25-30 olması gerekirken, bu rakamın kimi özel sağlık kurumlarında 60-70'e, hatta 100'e kadar yükseldiğine dikkat çekiyor. Bu durumun bir sonucu olarak yıllarca vatandaşın ulaşamadığı özel kurumların bir kısmı, bu kez "erişilebilir ancak nitelik açısından tartışılır" bir noktada bulunuyor.
Babacan pek çok özel hastane temsilcisi gibi, hükümetin sağlıkta işe başarılı başladığını düşünüyor. Ancak ilerleyen yıllarda kimi sıkıntılarla işlerin tersine döndüğünü söyleyen Babacan, bu geri dönüşün miladı olarak 15 Şubat 2008 tarihli Planlama Yönetmeliği'ne işaret ediyor. "Bu kadar yatırıma izin verilince özel hastaneler doktor çekmeye başladı. Kamu otoritesi de orada haklı olarak 'tedbir almak lazım' dedi. Bunun ilk belirtisi de 15 Şubat yönetmeliğiyle oldu" diyen Babacan, bunun gerekli ancak geç atılmış bir adım olduğunu da sözlerine ekliyor.
 
Sektörün de hataları var
Sağlıkta özerkleşme tartışmalarının yanında, kamunun Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastaneleriyle özel hastaneler arasında yaklaşım ve denetim farkı olduğu da sektörün bir kesimince sıkça dile getiriliyor. Kimi özel sektör temsilcilerine göre bu durum sektörde yaşanan tatsız deneyimler sonrasında ortaya çıktı. Babacan, özel hastane denetimlerinin örneklem metoduyla yapılmasıyla çıkan hataların tüm faturalara yansıtılmasına dair sıkıntı karşısında sektörel bir özeleştiri yapıyor: "Bu hataları bizim doktorlarımız, sektörümüz yaptı ve en sonunda biz layığımızı bulduk. Buna müstahakız. Karne kiralayarak yapılan işlemlerden gereksiz tetkiklere kadar sektörde pek çok kanunsuzluk var. Bunlardan utanç duyuyorum. Tüm bu tedbirleri sektör hak etti, buna müstahak. Cezalardan yakınılıyor ancak kötü niyetle olmasa da maddi hata da olsa, hata yapmamak zorundayız. Çünkü bu sağlık."
AK Parti hükümetinin iktidara gelişiyle sağlıkta yeni dönemin üzerinden geçen 7 yılı "5+2" olarak kategorize eden Sağlık Yöneticileri Derneği Başkanı Onur Yarar ise son 2 yılda programın izlenmesinde bir anlayış değişikliği yaşandığından bahsediyor. Yarar bu değişimi şöyle açıklıyor: "İlk dönemde sivil toplum örgütleriyle teması bulunan, özel sağlık kurumlarını destekleyen, daha önceki yıllarda yapılan çalışmaları değerlendiren Sağlık Bakanlığı gitti. Yerine 'ben yaptım oldu' diyen, başkalarından gelen önerileri dinlemeyen, 'Kendi yandaş STK'larımızı yaratıp biz onlara sorarız' diyen ve her şeyi ben bilirim moduna giren bakanlık geldi."
Taraflar arasında gelinen noktaya ilişkin olarak geçen günlerde farklı bakanların da katıldığı bir toplantıda yaşananları anlatan Yarar, bazı hastane sahiplerinin toplantıda anahtarlarını masaya koyarak, "Alın hastanelerimizi siz yönetin" dediğini ifade ediyor. Yarar, şu anda pek çok kesimin şikâyetçi olduğu bir yapının oluştuğunu da söylerken, "O zaman durup düşünmek lazım, neden sağlığın her unsuru şikâyetçi, nerede hata yaptık, nerede hata yapıyoruz?" diyor.
 
Popülizm giderek artıyor
Ancak hükümetin sağlıkta popülist hareket etmeye başladığını savunan Yarar, neredeyse her tedavinin şu anda Genel Sağlık Sigortası kapsamında olduğunu, halbuki doğrusunun, temel hizmetlerin devletin vermesini, daha farklı ve özel işlemlerin kişilerin kendilerinin satın alacağı tamamlayıcı sağlık sigortasıyla karşılanması gerektiğini vurguluyor. Yarar, "Ayrıca aile hekimliği sistemine geçilecek dendi, ama yine politik bakışla sevk zincirine geçilmedi. Bu da ikinci basamakta sağlık hizmetini şişirdi ve ilaç yazımını artırdı" diye konuşuyor.
Çankaya Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Asım Kayaalp de uygulamaya sektör bilgilendirilmeden, akşamdan sabaha geçilmesini eleştiriyor ve "Çok ciddi ortopedi ve mikro cerrahi yapıyorum. Doktor almam lazım, yalvarıyorum ama alamıyorum" diyor. Bakanlığın bu konuda ortaya koyduğu yol haritasına uymayıp, 2 yıldır ekim ayında açıklanması beklenen yatırım planlarının halen açıklanmaması da eleştiri konusu. Ayrıca sektör, planlama sürecinde öngörülen kamu-özel sektör ortak çalışmasının da bugüne kadar söz konusu olmadığı konusunda hemfikir.
Kayaalp'in dikkat çektiği bir diğer nokta ise sağlık hizmetlerinin kamu eliyle verilemeyecek kadar komplike olduğu. Sağlıkta dönüşüm sürecinin de en büyük hatalarından birinin SSK hastanelerinin kamulaştırılması olduğunu belirten Kayaalp, oysa ihtiyaç olanın sağlıkta özerkleştirmenin sağlanması olduğunu savunuyor. Konuya ilişkin TÜSİAD'ın bir araştırmasını örnek gösteren Kayaalp, sağlık hizmetinde kamunun maliyetinin özel sektörün 3 ila 6 katı olduğunu ve özelde örnekleri olsa da sistemdeki esas kayıpların kamuda yaşandığını söylüyor.
 
 
AÇIK BÜFE BENZETMESİ
Cengiz Babacan, sağlıkta gelinen noktaya "açık büfe" benzetmesi yapıyor: "Sağlık hizmetini yiyeceğe benzetirsek; Türk vatandaşı senelerce yeterince yiyecek bulamazken, şimdi açık büfeye davet edildi. Ancak açık büfenin bir mantığı vardır. Oraya gelen turistin çok yemeyeceği düşünülür ve sistemin kişi başı 2-3 liralık maliyeti vardır. Ama oraya aç halkı davet ederseniz, adam başı 2 değil, 50 liralık yemek yer. Olayın özü budur."
 
 
KENDİMİZLE ÖVÜNEMİYORUZ
Dünyada Türk sağlık sisteminin geriye gittiğine işaret eden Asım Kayaalp, "Kendi branşım için şunu söyleyebilirim: 2000'lerin başında övünerek, ‘Yurtdışına ortopedi tedavisi için gidilmesine gerek yok, biz tedavilerin tümünü mükemmel olarak yapabiliyoruz' diyebiliyordum. Ama şimdi aynı şeyi söyleyemiyorum. Artık o malzemeleri kullanamıyor, o tedavileri yapamıyoruz. Ya da çok az sayıda yaptığımızdan belli bir bilgi birikimi oluşmuyor" diyor.
 
 
STK'LAR DA BÖLÜNDÜ
Görüntüde bir özel sağlık sektörü varmış gibi gözükse de aslında sektörün dernek boyutunda tamamen parçalı bir yapısı bulunuyor. Ölçek farklılığı, finansmandan talep edilenin farklılığı, kaliteyle alakalı farklılıklar son yıllarda bu duruma neden oldu. Bunlar arasında büyük ölçekli hastaneler ile sektörün büyük bölümünü kapsayan orta ölçekteki hastaneleri içeren derneklerle küçük ölçekli hastane ile tıp merkezi ve poliklinikleri temsil eden yapılar bulunuyor.
 
 
'TAYLAND'DA DA BÖYLE OLMUŞTU'
Tıp Kurumu Genel Sekreteri Ali Rıza Üçer, Türkiye'de özel sağlık kuruluşlarının yaşadıkları değişim süreciyle Tayland'da yaşananlar arasında benzerlik kuruyor. Asya ekonomik krizi öncesinde Tayland'da da sağlıkta dönüşüm programına benzeyen bir sağlık reformunun uygulamaya konduğunu anlatan Üçer, "Daha öncesinde sağlık hizmetleri ağırlıklı olarak kamu tarafından veriliyordu. 1990'ların başındaki ekonomik canlanmayla birlikte başta kamu çalışanları ve yakınları olmak üzere özel sektörden hizmet alımı teşvik edildi" diyor. Üçer, Türkiye'de olduğu gibi Tayland'da da önce özel sektörün büyük bir gelişme içine girdiğini belirtirken, "Sağlık hizmeti sunucuları denetimsiz bir ortamda sundukları hizmetleri kabarttılar, gereksiz tanı ve tedavilerin yanı sıra akılcı ilaç kullanımı ilkeleri de göz ardı edildi. Endikasyonsuz yüksek teknolojili hizmetlerin sunumu, tüketimi yaygınlaştı" diyor. Üçer, finansmanda yaşanmaya başlanan sıkıntılar ve ardından Asya kriziyle Tayland'daki sağlık sisteminde geriye dönüş yaşandığını kaydediyor. Özel sektörün krize girdiği bu dönemde sağlık harcamalarında önemli kısıtlamalar yapıldığını belirten Üçer, kamuda toplu ilaç alım politikasına geri dönüldüğünü ve kamu çalışanları ile yakınlarının özelden hizmet alımının durdurulduğunu söylüyor.
 
 
CENGİZ BABACAN: İNSAN KAYNAĞI KISITLI
İnsan kaynağı sıkıntısı yaşıyoruz. 20-25 sene önce bunun altyapısı hazırlanmalı, kadrolar yetiştirilmeliydi. Doktor sayımız, sağlık yönetici sayımız az. 15 kişi kendi aramızda oynuyoruz. Yatırım yapıp büyüyen bir şirketiz ama beraber yola çıkacağımız arkadaşlar bulamıyoruz. Bu sorun 8 milyar dolarlık bir pazar fırsatı sunan sağlık turizmine de engel oluşturuyor.
 
 
ONUR YARAR: DENETİMDE KARMAŞA VAR
Sistemde, Sağlık Bakanlığı ile SGK arasında bir sıkıntı yaşanıyor. Bakanlığın eli sürekli SGK'nın içinde ve SGK'yı yönlendirmek, yönetmek istiyor. Böyle olunca ödeme kuruluşu ile hizmeti denetleyen kuruluş birbirine karışıyor. Sağlık Bakanlığı "Puanı ben vereceğim", SGK da "Benim verdiğim puan üzerinden ödeme sistemini düzenleyecek" diyor.
 
 
ÖZEL HASTANE SAYISI
(Adet)
2003
142
2006
250
2007
308
2008
375
 
 
TEŞVİK BELGESİ
(Adet)
2007
65
2008
61
2009
33
NOT: 2007-2008 ilk altı ay,
2009 yedi aylık veri.
 
 
Global bütçe gelecek yıl herkese zorunlu 
Özel hastaneler ve ilaç firmalarını Sosyal Güvenlik Kurumu ile karşı karşıya getiren global bütçeye hükümet son noktayı koydu. 2010 bütçesinde, sağlık harcamalarının tümünün global bütçeye göre yapılması öngörüldü. Buna göre 2010'da öngörülen hedeflerin aylık bazda aşılması durumunda, giderek artan oranlarda indirimler gündeme gelecek.
Global bütçe bugüne kadar sadece Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerde uygulanıyordu. Tüm hizmet sağlayıcıların sisteme geçmesiyle birlikte, artık hem özel hastanelere hem de ilaç firmalarına yapılacak ödemelerin yıl boyunca ulaşacağı üst sınır sene başında belirlenecek. Bu rakam için aylık tavanlar olacak. Söz konusu tavanların aşılması durumunda giderek artan oranlarda indirimler uygulanacak. Böylelikle hükümet uzun süredir, ilaç firmaları ve özel hastanelerle ilgili olarak izleyeceği politikayı netleştirdi. Bir süredir özel hastaneler global bütçe uygulamasına geçilmesi durumunda, sözleşmelerini feshedeceklerini dile getiriyordu.
 
Rakamlar gerileme öngörüyor
2010'la ilgili sağlıkta ortaya konulan ilk rakamlar ise gelecek yıl sağlık giderlerinin bazı kalemlerinde artış değil, nominal ve reel olarak bir gerileme olacağını gösteriyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, ilaç alımları için 2009'da 14.5 milyar TL'lik kaynak ayrıldığını belirtti. Ancak 2009 sonu itibariyle SGK'nın verilerine göre toplam ilaç harcamaları 15 milyar 586 milyon TL olacak. Bu rakam da ilaç harcamalarının çok sıkı bir denetimden geçirileceğini ve gider artışının 2010 itibariyle durdurulacağını hatta bir miktar gerilemenin gündeme geleceğini ortaya koyuyor


Tutku Ayvaz
Referans
Bu haber toplam 2465 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim