Sağlık Bakanlığı’nın özellikle ilk AKP Hükümeti döneminde sergilediği performans hayli göz doldurdu. Özellikle farklı kurum hastanelerinin birleştirilmesi, şimdiye kadar bu ülkede sağlık alanında yapılmış en büyük hizmet oldu. Özel hastaneciliğin de teşvikiyle, kamu hastanelerindeki yığılma bir ölçüde hafifledi. Verilen hizmetin yaygınlaşması ve hizmete ulaşımın kolaylaşması, vatandaşın önünün açılmasını sağladı.
Ancak sağlık hizmetine kolayca ulaşma kapısını açmanın kaçınılmaz sonucu gecikmedi. Patlayan sağlık harcamaları sağlık finansmanının döndürülmesini imkansız kılmaya başladı. Hem vatandaşın giderek artan talebi ve hem de denetim zorluğundan kaynaklanan suistimaller nedeniyle, ilk başta sözünü ettiğimiz adımlardan artık zorunlu geri dönüşün başladığı bir sürece girmiş bulunmaktayız. Bunu önümüzdeki haftalarda tekrar devreye sokulacak olan sevk mekanizması, özel sektöre sevksiz gelen hastanın zorunlu bir ek bir fark ücreti ödemesi bunun da daha sonra devlete iadesi, Danıştay’ın iptal ettiği paket ücret sisteminin tekrar devreye sokulması, bu paket bedellerinin de birçoğunda eskiye göre indirime gidilmesi ve bu indirilmiş bedeller üzerinden özel merkezin türüne göre %10-30 arasında değişen bir ek iskontoya daha gidilmesi gibi kararlarla daha iyi göreceğiz. Özellikle ayaktan tanı-tedavi merkezleri bağlamında, tıp merkezleri için %20 ve dal merkezleri için de %30 civarında olacağı söylenen bu iskontoların ve bunu telafi edebilecek bir fark ücreti alabilmenin önünü de kapatmanın ne anlama geldiği ve neyi amaçladığı açık.
Alınan ve yayımlanmak üzere olan yeni kararlarda, hem kamu hem de özel sağlık sektörü daha az kazançla daha çok hasta bakmaya itiliyor. Bunun anlamının hastaya vakit ayırmama ve mümkünse paket dışından olan birkaç tetkik yazıp ve de eline bir reçete tutuşturup hemen sıradaki hastayı almak olduğu açık. Zaten böyleydi, artık daha da böyle. Devlet hastanelerinde 6-7 dakika olarak ayarlanan hasta randevuları hala büyük bir sıkıntı. Sadece reçete yazılabilecek bu kadar dar bir aralıkta, derdini anlatıp muayene olmaya gelen ve soracak soruları olan hastaların tatmin olması zaten mümkün değil. Bu hasta kitlesi, şimdiye kadar kendilerine uygun bir fark ücretiyle çalışan yerler arayıp bulup gidebiliyor ve istediğini de büyük ölçüde elde edebiliyordu. Ama şimdi, kamu hastanelerindeki sıkıntının aynen özele de taşındığı bir aşamaya geldik. Artık özel merkezlerde de istendiği kadar fark ücreti alınamayacak ve hatta SGK tarafından ödenen paket ücretleri de merkezin türüne göre ucundan kenarından kırpılacak. Farz edelim, daha önce paket ücretin 35 ytl olduğu bir dahiliye hastasında özel merkez en fazla 12 ytl fark ücreti alabiliyordu. Şimdi hem bu 35 ytl’lik bedelin biraz düşmesi, hem de gidilen merkez eğer özelse bunun türüne göre ilave olarak %10-30 arası daha kesinti olması gündemde. Hastadan alınabilecek fark ücretleri %30 ile limitli. Hatta tanımlanan bazı durum, branş ve hizmetler için fark ücreti artık hiç alınamayacak.
Tüm bunların sağlık camiasının işleyişini ve sağlık hizmetlerinin maliyetlerini bilmeyenler tarafından iyi karşılanması ve işin nereye gideceğini bilmeyen sıradan vatandaşın da ilk duyduğunda hoşuna gitmesi çok muhtemel.
Şimdi gelelim bu kararların günlük hayata nasıl yansıyacağına:
1) Varlığını SGK’ya dayayan Tıp merkezleri ve Dal Merkezlerinin var olma şansı artık kesinlikle yok. Ancak hizmet kalitesi itibarı ile kendini ispat eden merkezler, çalışan doktorların zaten kurucu ortaklar olması kaydıyla SGK anlaşması olmadan yaşayabilir.
Tüm bunların doğal sonucu olarak hem sağlık ocaklarında veya aile hekimi ofislerinde, hem kamu hastaneciliğinde, hem de artık kamu hastanesine dönüşen SGK anlaşmalı özel sağlık işletmelerinde, o daha önce sigorta hastanelerinde gördüğümüz kuyruklar, beklemeler, kavgalar, tatminsizlikler tekrar gündelik hayatımızın bir parçası olacak. Eskiden biraz fark ücreti ödeyerek de olsa muayenehanesinde, üniversitedeki odasında veya özel hastanede ulaşılabilen ve doyurucu hizmet alınan kaliteli kamu doktorlarına veya üniversitedeki hocalara artık kimse ulaşamayacak veya ulaşılsa da “5 dakkada Beşiktaş” anlayışı içinde hayal kırıklığına uğranılacak. Çünkü hala yerlerinde duruyorlarsa, zavallıların 1300-1500 ytl’lik net maaşlarının yanında performanstan para kazanmak için çok fazla hasta bakmak dışında bir seçenekleri kalmamış olacak. Buna rağmen, ellerine geçen para resmi yoksulluk sınırı değerinin hala altında olacak.
Bakanlık tüm bunlara rağmen sağlık hizmetinin kalitesine ve doyuruculuğuna değil sayısal özelliklerine bakma ve yaşanan her sağlık skandalında kaliteden önce sayısal performansa bakan kendi politikalarının sorumluluğunu unutarak müfettişleri cephede o en ön safa sürdüğü doktorların üzerine yöneltme inadında kararlı. Toplu bebek ölümlerine yol açan etken infeksiyondur deniliyor. Peki böyle yaygın ve önü bir türlü alınamayan bu infeksiyonlara ne yol açıyor? Yer yok diye kapıdan hasta çevirdiğinde soruşturmaya tabi tutulan doktorların mecbur kalıp bir kuvöze iki-üç bebek yatırmak, poliklinikte de performans ücreti kazanmak için çılgın sayılarda hasta bakmak zorunda kalmaları olmasın? Peki yanlışlıkla böbreği alınan, ismi karışan, vs hasta öykülerini, sövülen, dövülen, vurulan, öldürülen hekim hikayelerini başka bir devirde bu kadar sık duymuş muydunuz?
Geldiğimiz nokta, belki her hekimin değil ama kaliteli ve bölgesinde tanınan hekimlerin artık SGK anlaşmalı bir merkezde çalışmaktansa makul muayene ücretleri üzerinden kendi başına çalışmasının daha ehven olacağı, karneye ilaç yazabilmek için de SGK anlaşmalı merkezlerle gayrıresmi anlaşmalar yapacağı bir noktadır. Zira sadece hastanelere ödenen 30-40 ytl’lik fark ücretleri kadar düşük muayene ücretiyle ve bu paraya her şey dahil bile çalışsa, muayenehanesinde bu paranın tamamını alacak olan doktor yine bolca kazançtadır. Ne sağlık ocağında sıra numarası almak, ne de artık eskisi gibi Özel Devlet Hastanelerine gitmek istemeyen çok büyük bir hasta kitlesi doğacak çünkü.
“Benim vatandaşım elinde karnesiyle istediği yere gidecek” devrinin sonu…
Popülizmin iflası…
Dr. Coşku Turan